Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
'Yumurta üreticileri yerli damızlıktan niye uzak?'

Yumurta Üreticileri Merkez Birliği (YUMBİR) tarafından Ankara’da düzenlenen Dünya Yumurta Günü etkinliğine, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları’nın “yerli damızlık civciv” çıkışı damga vurdu…





yumurta_uretimi.jpg

Etkinliğin açılış oturumundaki konuşmasında yumurtacı tavuk damızlığında Türkiye’nin dışa bağımlılığına dikkat çeken Mirmahmutoğulları, yumurta üreticilerinin Bakanlığa bağlı Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu’nda geliştirilen safhat yumurtacı tavuk ırklarına ilgisiz kalmalarını hayli sert bir üslupla eleştirdi. Pirinçte ithalat iznini, öncelikle “yerli üreticinin elindeki ürünü alma” zorunluluğuna bağladıklarını hatırlatan Mirmahmutoğulları, “Ülkemizde geliştirilen damızlık civcivlere yönelmenizi sağlamak için burada da aynı şeyi mi yapalım!? Ne olur, bizi bu tedbirlere mecbur kılmadan, geleceğinizi düşünerek, ülkemizde geliştirilen damızlıkları daha da ileriye taşıyacak ilgiyi gösterin! Bu yatırım aslında kendinize yatırımdır. Ar-geye kaynak ayırmazsanız, yarın bir alaborayla karşı karşıya kaldığınızda en büyük zararı siz görürsünüz!” dedi.


Türkiye’nin et tavukçuluğunda olduğu gibi yumurta tavukçuluğunda da son yıllarda büyük gelişme kaydettiğini belirten Müsteşar Mirmahmutoğulları, “Üretimini TÜİK’in rakamına göre 694 bin tondan alıp 1 milyon 613 bin tona çıkarmış bir broiler sektörü ve üretimini 10 – 11 milyar adetten alıp bu sene 15 milyar adede çıkarmak üzere olan, ihracatta 32 milyon adetten 3.5 milyar adede yükselen bir yumurta sektörü karşısında mutlu olmamak için hiçbir sebep yok. Ancak beni çok tedirgin eden ve korkutan bir konu var...” diyerek şöyle sürdürdü:

“SEKTÖRÜN BUNA SARILMASI GEREKİRDİ!”

“Yarın et ve yumurta tavukçuluğundaki bu girdileri (damızlıkları) temin ettiğimiz ülkeler derse ki, ‘Arkadaş ben artık ihraç etmiyorum!’ Veya ‘Ediyorum ama üç katına ediyorum! İşine gelirse!’ O zaman biz ne yapacağız? Düşünmeyi ve tedbir almayı gerektiren esas konu budur. Geçmişte Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu vasıtasıyla tavukçuluk ülkemizde çok ciddi bir atılım yaptı. O zamanlar Tarım Bakanlığı 30 milyon TL’ye kadar destek veriyor, üstünü de DPT tamamlıyordu. Çok ciddi bir kaynak kullanımı oldu. Ama bunların hepsi fiziki yatırımlar için kullanıldı ve tamamen dışa bağımlı idi. Bugün geldiğimiz noktada da hiçbir fark yok. Sektör olarak fiziki yatırımlarınız müthiş. Bu yatırımlar sayesinde dünyada kuş gribi krizi yaşanırken bizim hiçbir entegre tesisimize bulaşmadı. Ama tamamında dışa bağımlıyız. Bakanlık olarak (ATAK, ATAK-S ve ATABEY adında) üç tane yumurtacı hat geliştirdik. Bu hatların temin edilebileceği kuluçkahaneyi açarken çok duygulanmıştım. Zannediyordum ki, sektör buna, ‘Benim istikbalim’ diyerek var gücüyle sarılacak! Günümüzde ülkeler için en önemli konu, gıdada - her türlü beklenmedik durum karşısında bile – kendi kendine yeterli olabilmektir. Hal böyleyken, görüyoruz ki, maalesef yumurta sektörümüz geliştirdiğimiz bu damızlık hatlardan bihaberdir. Hatta böyle bir düşüncenin varlığından bile habersizdir…”

Yerli damızlık civcivlerin sektör tarafından kullanımını sağlamak amacıyla zorlayıcı önlem alabilecekleri mesajını veren GTHB Müsteşarı Mirmahmutoğulları, geçmişte çeltikte yaşananlara benzer bir süreç ve uygulamanın gündeme gelebileceğini ima etti:

“2008’de çeltikte durup dururken kriz yaşamadık mı? İhracatçı ülke, ‘Ben vermiyorum!’ dediği anda herşey bitiyor. O zaman da Mısır bunu yapmıştı. 2.8 milyon tonluk pirinç üretiminin 2 milyon tonunu kendisi tüketiyor, 800 bin tonunu ise ihraç ediyordu. Korktu ve ben bu sene ihracat yapmıyorum dedi. Hindistan da aynı şekilde… Şimdi yumurta damızlığında ithalat yaptığımız ülkelerin aynı şeyi demeyeceğini nereden biliyoruz? O zaman biz çeltikte ne yaptık biliyor musunuz? Çeltik üretimini 360 bin tondan aldık, 900 bin tona çıkardık… Nasıl yaptık bunu? Korkunç performansı olan yeni çeltik çeşitleri filan mı geliştirdik? Hayır… Dedik ki ithalatçıya, ‘Kardeşim, sen niye benim üreticime hiç gitmiyorsun?!’ Şimdi yumurtacıların yaptığı gibi… Dışardan nasılsa kolayca getiriyordu! Dedik ki: ‘Bundan sonra öyle olmayacak. Bundan sonra yerli üreticiden ne kadar alırsan, sana o kadar ithalat müsaadesi vereceğim!’ Ondan sonra ithalatçı yerli üreticiye yönelmek durumunda kaldı.”

“500 BİN DAMIZLIK CİVCİV HEMEN…”

Ankara’daki Tavukçuluk Araştırma İstasyonu’nda 1995 yılından bu yana süren ıslah çalışmaları sonucu geliştirilen yerli yumurtacı damızlıkların teknik özelliklerinin ithal damızlıklardan aşağı olmadığını belirten Mirmahmutoğulları, “Sektör olarak siz buna talep oluşturacaksınız ki, biz bunu daha da geliştirelim. Türkiye’nin yumurtadaki damızlık ithalatı şu anda 712 milyon adet dolayında. Yerli damızlıkların temin edilebileceği kuluçkahanenin kapasitesi ise 500 bin adet. Ancak bunu 1 milyon adede yükseltilebilecek bir kapasite de oluşturmuş durumdayız. Sizler destek vermezseniz bunu nasıl geliştiririz?”

“BÜYÜKLERİN KÜÇÜK KÜMESLERİNDE DENENMELİ!”

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları’nın konuşmasından sonra mikrofona gelen Yum-Bir Yönetim Kurulu Başkanı Derya Pala, “Dışa bağımlılık hem damızlıkta, hem hammaddede, hem de ilaç ve aşıda ciddi bir dezavantaj. Bu dediklerinize sonuna kadar katılıyorum.” dedi. YUM-BİR Başkanı Derya Pala ile toplantı sonunda konuyu daha ayrıntılı konuşma imkanı bulduk. Yerli damızlık civcivden uzak durulmasında etkili ana unsuru, “Sektörde artık kapasiteler çok büyüdü. Onun için deneme amaçlı olarak 3-5 bin adet ticari yumurtacı tavuk koyacak kafesler çok az... 50-60 bin yumurtacı tavuğa da deneme amaçlı girmekten çekiniyor işletmeler!” sözleriyle açıklayan Derya Pala, “Yerli damızlıkların büyük çaplı kullanımı işletmeler açısından nasıl bir risk oluşturabilir?” sorumuza ise şu yanıtı verdi:

- Verimlilik bizim kârlılığımızı çok doğrudan etkileyen bir şey. Şu anda kullandığımız ırklarda hayatı boyunca 300 yumurta alırken, diğerinde eğer 280 yumurta alacaksak, eksilen bu 20 yumurta kârlılığı çok değiştiren ve rekabet gücümüzü azaltan bir unsur olur. Dolayısıyla kendisini kanıtlamamış sürülerden yüksek rakamlarda damızlık almaktan biraz çekiniyor sektör. Büyük firmaların küçük kümeslerinde bunları biraz deneyerek sonuçlarını alabilirsek, genele yaymak daha kolay olur. Ama şu anda üretici, mevcut 50’şer binlik iki kümesten birinde bunu denediğinde zarar etme ya da daha az kâr etme ihtimali olduğu için biraz uzak duruyor. Bir de şundan açıkçası emin değilim: Temin etmek için başvuru yapıldığında bir defada ne kadar civcivi birden karşılayabilirler? Ondan emin değilim… Bir de bu damızlıkların vücut ağırlıkları, dolayısıyla yem tüketimleri de biraz fazla…

- Tavukçuluk Araştırma İstasyonu, bu civcivlerin yumurta verimini artırıp vücut ağırlıklarını düşürme yönünde ciddi bir çalışma içinde. Bu konuda hayli yol aldıklarını söylüyorlar..?

- Evet, Sn. Müsteşarın dediği gibi, sektörün desteklemesi şart… Bizden destek gelmezse bunun gelişmesi mümkün değil. Onun için özellikle büyük üreticilerin deneme için mutlaka birer ikişer bu çalışmaya girmesi yararlı olur. Çünkü 2 milyon kapasitenin içinde 50 binlik kümesi denemek, çok küçük bir risktir. Ama 100 bin kapasitede 50 bin-30 bin civcivi denemek bayağı bir risk oluşturacaktır.

 

“ZORLAMA YERİNE TEŞVİK…”

- Müsteşar Bey’in konuşmasında gözdağı gibi bir mesaj da vardı… Yerli damızlık kullanımını bir şekilde zorunlu kılacak tedbirlerden söz  etti… O ihtimal üzerine ne düşünüyorsunuz?

- Zorunlu kılacak bir yönlendirmeden ziyade, sektörü bu alana yöneltecek, bunu cazip gösterecek bir şey sanırım daha etkili olur. Örneğin, yerli ırk kullananlara belki farklı bir teşvik, farklı bir uygulama getirilebilir. Yerli ırkı özendirecek artılar olabilir. Birliklere de bu yetki verilebilir. Çünkü birliklerin üretim planlaması üzerindeki etkisi ne yazık ki sıfır şu anda. Halbuki Birlikler Kanunu’nun birinci maddesi der ki, ‘Birlikler üretimi tüketime göre, iç pazarın ihtiyacına göre planlar.’ Şu anda bu etki sıfır. Birliklere bu anlamda yetkiler verilirse, Birlik de Bakanlıkla birlikte yerli ırkı cazip kılacak avantajlar getirebilir üreticiye… Aslında cezadan ziyade bu tür özendirici şeyler daha etkili olur düşüncesindeyim.

 

“İHRACATTA 300 MİLYON DOLARA DOĞRU…”

Uluslararası Yumurta Komisyonu tarafından “yumurtanın besleyici değerine dikkat çekmek ve tüketimi yeterli seviyeye getirmek” amacıyla 1996 yılından bu yana (her yıl Ekim’in ikinci Cuma günü) düzenli olarak kutlanan Dünya Yumurta Günü, Türkiye’de de beş yıldır Yumurta Üreticileri Merkez Birliği öncülüğünde kutlanıyor. Birlik, bu özel gün dolayısıyla bu defa Ankara Ramada Otel’de “Yumurta ve Sağlık” Paneli’ni gerçekleştirdi. Panel öncesinde konuklara seslenen YUM-BİR Başkanı Derya Pala, Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren sektör haline gelmeye başlayan yumurtacılığın, 2005 yılından sonra artan bir ivmeyle büyümeyi sürdürdüğünü belirterek, “3.5 milyar liralık bir ciroya sahip, 100 binden fazla kişiye direkt ve dolaylı istihdam sağlayan, 74 milyon insanın protein ihtiyacını karşılamaya katkısı küçümsenmeyecek bir sektörüz. 2012 yılının ilk 8 ayında önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 12 büyüyerek 9,5 milyar adet yumurta ürettik. Geçen yılki toplam üretimimiz yaklaşık 14 milyar adet idi. Bu yıl toplamda 15 milyar adede ulaşacağımızı düşünüyoruz. İhracatımız geçen yıl toplamda 276 milyon dolar idi. Bu yılın ilk 8 ayında 210 milyon dolara ulaştı, yıl sonunda 300 milyon doları aşmasını bekliyoruz.” dedi. Üretiminin %25’ini ihraç eden bir sektör olduklarını, üretim fazlası yumurtanın yurtdışına satışının yurt içinde fiyat istikrarı açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan Pala şöyle sürdürdü:

“Son birkaç aydır yumurta fiyatlarının artışıyla da gündeme geldiği gibi, ne yazık ki fiyatını maliyetlere göre belirleyebilen bir sektör değiliz. Geçtiğimiz aylarda maliyetlerde de ciddi artışlar oldu; Temmuz ayından beri dünyada hem protein kaynaklarında hem de hububatta emtia fiyatlarının artmasıyla maliyetlerimiz çok yükseldi. Yılbaşında tonu 780 TL olan yumurta yeminin fiyatı 880 TL’ye yükseldi. Ne yazık ki maliyet artışını fiyata yansıtamadık bu dönemde. Fiyatlarımız arz-talep dengesine göre değişiyor. Dolayısıyla tüketimin arttığı dönemlerde fiyatlar artıyor. Ayrıca pazarlama kanalının çok uzun olması, tüketiciye gidene kadar birkaç el değiştiriyor olması ve yumurtanın tüketim ömrünün çok kısa olması (kısa sürede pazarlanma zorunluluğu) ne yazık ki yumurta fiyatında iniş çıkışlara neden oluyor. O nedenle, unutmamak gerekir ki, 52 haftanın 52’sinde de yumurta fiyatı değişir. Ama yumurtanın en yüksek değerlere ulaştığı zamanlarda bile besleyici değeriyle karşılaştırarak, bu mükemmel bir protein kaynağını bu kadar ‘ucuza’ tüketebilmenin hepimiz için büyük bir şans olduğunu unutmayalım. Üstelik son yıllarda yapılan birçok araştırma ile yumurtanın besleyici değeri daha iyi anlaşılmış, kolesterol gibi yumurta hakkında yanlış bilinenler düzeltilmiştir. Gerek bilim adamlarının açıklamaları, gerekse bizlerin yumurta tanıtımına dönük yaptığımız kampanyalarla ülkemizde yumurta tüketimi her yıl artmaktadır. Beş yıl önce 130 adet civarında olan kişi başına yıllık yumurta tüketimi bugün 180-190 adet civarına ulaşmıştır. Elbette bu yeterli bir rakam değil. Çünkü gelişmiş ülkelerde 240-250, hatta 300’ü geçen ülkeler var; Japonya, Meksika, Kanada gibi… Hedefimiz gelişmiş ülkeler seviyesi olan 240-250’lere ulaşmaktır…”

Daha sonra Prof. Ali Atıf Bir’in yönettiği “Yumurta ve Sağlık” Paneli’nde bilim insanları ve beslenme uzmanları yumurtanın besleyici değeri, fonksiyonel gıda özelliği ve mutfak kültüründeki yerinin üzerine değerlendirmeler aktardı.