Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Kahvaltı Sohbetleri'nin konuğu: Ziya Akkurt

2013 yılının ilk Kahvaltı Sohbetleri toplantısında gıda ve içecek sektörünün önde gelen isimleriyle buluşan Akbank eski Genel Müdürü Ziya Akkurt, yeni yıla ilişkin öngörülerini paylaştı. 2013’te döviz kurlarında fazla dalgalanmaların yaşanmayacağını, 2. yarısından itibaren faizlerin biraz yükseleceğini ve enflasyonun %5,3’ün üzerine çıkacağını belirten Akkurt, puslu ve durgun geçecek bir yıla girildiğini açıkladı. 




mehmet_pala_ziya_akkurtProf. Dr. Mehmet Pala tarafından düzenlenen ve gıda sanayinin üst düzey yöneticilerinin bir araya geldiği 2013 yılının ilk Kahvaltı Sohbetleri toplantısı, 29 Ocak Salı günü İstanbul Ataşehir’de bulunan Mariott Otel’de yapıldı. Toplantıya davetli konuşmacı olarak katılan Akbank eski Genel Müdürü Ziya Akkurt, “Türkiye’nin 2013 Ekonomik Görünümü” konulu bir konuşma yaptı. Sunumunda Türkiye ekonomisinin 2012 performansını değerlendiren Akkurt, yeni yıldan beklentilerini ve önerilerini paylaştı.
Kahvaltı Sohbetleri toplantısının açılışını yapan Prof. Dr. Mehmet Pala, yeni yılın ilk toplantısında Türkiye ekonomisini gündeme aldıklarını söyledi. Bu sebeple ekonomi konusunda marka olmuş Ziya Akkurt’un değerlendirmelerinin çok önemli olacağına inandıklarını ifade eden Pala, “Türkiye ekonomisinde 2013 yılında yaşanması muhtemel gelişmeleri konusunun uzmanından dinleyeceğiz. Ayrıca toplantımızın gerçekleşmesinde desteklerinden ötürü Sayın Fehmi Tahincioğlu’na da çok teşekkür ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

“Enteresan ve çalkantılı geçen bir 2012 yılından sonra beklentilerin çok farklı olduğu 2013 yılına girmiş bulunuyoruz” diyerek sözlerine başlayan Ziya Akkurt, olayları sadece yıllara göre değil de daha geniş bir perspektiften değerlendirmenin daha doğru olacağını kaydetti. 2008 Eylül’ünden itibaren dünyada refah ve sermayenin hızlı bir şekilde el değiştirmeye başladığını ve bu durumun Türkiye’yi de etkilediğini anlatan Akkurt, bu dönemde ilk çıkışın IMF ile anlaşma yapılmayacağının açıklanmasıyla yapıldığını, şansın da ülkenin yanında olduğunu aktardı. 2011 yılında yapılan orta vadeli planın, son derece mantıklı ve düzgün bir yapı olduğuna inandığını açıklayan Akkurt, “Önümüzü görmemiz açısından bu son derece önemli bir adımdı. Biz ülke olarak hep geçmişe bakıyorduk ancak şimdi ileriye bakıyoruz. Ne var ki yapılan en önemli hatalardan biri, daha birinci yılında orta vadeli planı revize ettik. Umarım 2013’te bunu yeniden revize etmeyiz. Peki bu durum nereden kaynaklanıyor? 2012 yılından itibaren Türkiye’nin bütçe performansı bozulmaya başlamıştır. 2011’de cari açık neredeyse 79 milyar dolarlar seviyesinde düşünülürken çok fazla endişe duyulmuyordu. Bu sene cari açığın 51-52 milyar dolarlar civarında olacağı tahmin ediliyor. Ancak duyulan endişenin arttığını görüyoruz. Bunun başlıca sebebini bütçe rakamlarında buluyorum” dedi.

%61 ORANINDA BÜTÇEDE AÇIK OLUŞTU
Geride bırakılan 2012 yılında bütçedeki dengenin 17,8 milyar TL’den 28,8 milyar TL’ye çıktığını, yani %61 oranında bütçede açık oluştuğunu söyleyen Akkurt, “Türkiye 2011 yılında 24,4 milyar TL faiz dışı denge verirken 19,6 TL’ye düşmüştür. Harcamalar ,6 artarken, gelirler ise ,7 oranında artış gösterdi. Bütün bunlara baktığımızda diğer taraftan işsizliğin düştüğü ifade ediliyor. Ancak işsizliğin ekim ayında yerinde saymaya ve hafif bir yükseliş gösterdiğini görüyoruz. 2012 yılında bütçe açığının dışında en yüksek artış ,6 ile personel giderlerinde oldu. Şu anda özel sektörün bu yılbaşından itibaren çeşitli sebeplerle işçi çıkardığını duyuyorum. Peki işsizlik nasıl düştü veya yerinde saymaya başladı. Bunun en önemli nedenini personel giderlerindeki artışa bağlamak mümkündür. Personel harcamaları 72,9 milyar TL’den 86,5 milyar TL’ye çıkmıştır. Bu da şunu gösteriyor; ‘İşsizlik aslında kamuya yapılan eleman alımlarıyla aşağıya indirilmiştir. Bu da bütçe dengesini bozarak açıklara sebep oluyor. Bunu borçlanmayla kapatıyoruz” diye konuştu.

Bu yıl, bir önceki yıla göre %40-50 civarında borçlanma yapılacağı konusunda dedikodular ve bilgilerin kulağına geldiğini söyleyen Ziya Akkurt, bunun sinyalini de 2012’de ,6’lık artış gösteren faiz dışı harcamalardan anlaşıldığını ifade etti. Hazinenin ödediği faizlerin -11’ler seviyesinde seyrettiği düşünüldüğünde, 2012 yılında miktarsal olarak hazinenin tekrar borçlanmaya başladığı sonucunun çıktığını ileten Akkurt, bütün bunlara rağmen bütçe performansının idare edilebilir olmasının en büyük sebebinin ise, 2012’de kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla bütçeye 20,9 milyar TL’lik kaynağın aktarılması olduğunu dile getirdi. 2013 Ocak ayında geçen yıldan kalma özelleştirmelerden bütçeye 4,2 milyar TL’lik bir aktarım gerçekleştiğini belirten Akkurt, özelleştirmelerden gelen gelirlerin personel harcamalarına ya da yaklaşan seçimlere yönelik harcanması durumunda özellikle yılın 2. yarısından itibaren faizlerin yükselebileceğine dikkat çekerek şöyle devam etti: “2012 yılına girilirken Türkiye’nin %4 büyüyeceği açıklanmıştı. “Frene basalım, gaza basalım” tartışmaları yaşanırken 3. çeyreğin sonunda büyüme %2.6 civarında gerçekleşti. Büyümenin %3’ü tutturabilmesi için 4. çeyreğin sonunda %4’lük net büyümenin olması gerekiyordu. Rakamlar henüz açıklanmadı ama tahminimce bu rakam %2,9 civarında gerçekleşti. Büyüme istihdam açısından çok önemlidir. 2012 yılında bütün teşviklere rağmen özel sektörün sabit sermaye yatırımlarında düşüş görüyoruz. 2013 yılında dış talep ve iç talebin canlanmasıyla %4’lük büyümenin tutturulması düşünülüyor. En son açıklanan istatistiklere göre geçen yıl iç talep eksi %1 idi. Bu sene bunun artırılması hedefleniyor. İç talep genellikle tüketici kredilerinin artırılmasıyla sağlanıyor. Bir taraftan da bankalara tüketici kredilerinde artışlarda ’i geçmemeleri söyleniyor. 2012 yılına girerken kredi artışının olacağını öngörüyorduk. Merkez Bankası hesabını olarak yapmıştı fakat oldu. Bu yıl için artacak deniyor, ne kadar artacağını göreceğiz. Kamuoyu baskısı, ‘fren-gaz’ tartışmaları bazı değişikliklere yol açabilir. Ancak büyüyelim derken iç talebi dengesiz şekilde patlatırsak 2013 yılının özellikle 2. yarısında bir enflasyon tehlikesinin ortaya çıkabileceği tehlikesiyse karşılaşabiliriz.”

DOLAR 1,80 TL, EURO DA 2,38 TL CİVARINDA SEYREDECEK
2013 yılı için önemli faktörlerden birinin de döviz kuru olacağını dile getiren Ziya Akkurt, ortalama dolar kurunun 1.80-1.81 TL, Euro kurunun ise 2,38 TL seviyelerinde seyredeceğini, bunların %50 - %50’sinden oluşan döviz sepetinin ise 2,05 TL olacağının öngörüldüğünü aktardı. Merkez Bankası’nın ekonomideki istikrarı 2 şeye bağladığını anlatan Akkurt, “Bunlar döviz kurlarındaki aşırı oynamaların sona erdirilmesi ve kredilerin çok fazla yükselmemesinin sağlanması. Maalesef ülke olarak enerji tasarrufun ve yerli kaynakları yeterli düzeyle kullanamıyoruz. Bir zamanlar %40’lara kadar gerileyen elektrik üretimini doğal gaza dayayınca olanlar oldu. Öncelikle orta ve uzun vadede enerji sorununu halletmemiz gerekiyor ki bir nebze de olsa cari açık illetinden kurtulalım. Nihayetinde cari açıksız bir hayatın olamayacağını kabul etmeliyiz. Diğer taraftan da kredilerin tüketimi dolayısıyla da cari açığı tetikleyeceği iddia edilmekte. Öyle ki yatırım mallarının ithalatının bile carı açığı yükselttiği gerekçesiyle kredilere ket vuruluyor. Bence bu son derece yanlıştır. Üretim olmadığı sürece sadece hizmet sektörüyle büyüme sağlanamayacağı için mevcut sorunlarımızı da çözemiyoruz” diye konuştu. Akkurt, bütün bunlara rağmen makro ekonomide rakamların çok iyi göründüğünü söyleyerek 2012 yılının başında Türkiye’nin döviz rezervlerinin 88 milyar dolardan 120 milyar dolara ulaştığını kaydetti.

KOBİLERDE YAŞANACAK SIKINTI EKONOMİYİ TEMELDEN SARSAR
2013 ile ilgili öngörülerini sıralayan Akbank eski Genel Müdürü Ziya Akkurt, yıl içinde döviz kurlarında fazla dalgalanmaların yaşanmayacağını, 2. yarısından itibaren faizlerin biraz yükseleceğini, enflasyonun %5,3’ün üzerine çıkacağını belirterek puslu ve durgun geçecek bir yıla girildiğini açıkladı. Kobiler tarafında birçok sıkıntının akümüle etmesini endişeyle izlediğinin altını çizen Akkurt, özelikle işten eleman çıkarmalarla Türkiye’de yeni bir dalganın meydana gelebileceği korkusunu taşıdığını açıkladı. Bu durumun da özelikle bireysel ve ticari kredilerde bazı sorunlara yol açabileceğini, dolayısıyla da finans sektöründe de bir dalgalanmanın oluşabileceğini belirten Ziya Akkurt sözlerine şöyle devam etti: “Neden kobilere dikkat çekiyorum? Çünkü günümüzde piyasada tahsilat yapmak oldukça güçleşti. İşletmeler mallarını uzun vadelerle satmak, borçlarıyla alacakları arasındaki farkı kapatmak zorundalar. Sermayeleri dar olduğundan da bu farkı banka kredileriyle kapatmak durumundalar. Banka kredilerinde de belli bir sınıra gelindiği için de daha fazla kredi almaları mümkün olamamakta. Diğer taraftan karlılıkları da azaldı için bırakın ana parayı faizlerini ödemekte bile zorlanıyorlar. Şimdilik tehlike olmadığı şeklinde açıklamalar yapılsa da bankacılıkta geri dönüşü olmayan problemli kredilerde ibre artmaya başladı. Bu şimdilik çok küçük olduğu için tehlike yokmş gibi görünse de yarın bunun büyük bir sıkıntıya dönüşmeyeceğinin bir garantisini kimse veremez. Kobiler gerek istihdam gerekse de sayıları itibariyle ekonominin adeta temelini teşkil ediyor. Bu alanda yaşanan sıkıntılar ise ekonominin temelini sarsar. 2013’ün durgun bir yıl olacağını söylüyoruz. Dolayısıyla risk alınırken de dikkatli olunması gerektiği kanaatindeyim.”

İÇ TÜKETİMİN ARTIRILMASIYLA BÜYÜMEK BÜYÜK HATA
Türkiye’nin 2008 yılına kadar dış taleple büyüdüğü için enflasyonu aşağıya indirdiğini aktaran Ziya Akkurt, 2008’den itibaren iç tüketimin artırılarak %9-10’luk büyüme sağlandığını anımsattı. İç tüketimin yükseltilmesinin tasarruf oranlarını ’lere kadar düşürdüğünü ifade eden Akkurt, “Bu yıl için de bir hata yapılıyor. Yine iç tüketimin artırılmasıyla büyüme hedefleniyor. Bu da zaten düşük olan tasarrufun yerinde saymasına ve de enflasyonun artmasına yol açacak. Ülkemizde karlılıklar son derece düşük seviyede olduğundan şirketlerin de fazla bir kaynak yaratamayacaklarını düşünüyorum. Mevduat ve tasarrufların artması o yerde güven ortamının sağlanmasına bağlıdır. Ülkemizin bugünkü şartlarında bunun gerçekleşeceğini düşünmüyorum. Bu olmadığı için de yurtdışından borçlanarak cari açık ile büyümeyi sağladık” dedi.

AVRUPA İTHALATINI YİNE TÜRKİYE’DEN YAPACAK
İhracata ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Ziya Akkurt, Türkiye’nin hala ihracatını artırabilme potansiyeline sahip olduğunu vurguladı. Türkiye’nin AB’ye yaptığı ihracatın %60’lardan %40’lara gerilediği şeklindeki açıklamalara açıklık getiren Akkurt, bunun aslında yüzeysel bir gerileme olduğunu, ihracatın 42-43 milyar dolar civarında seyrettiğini söyledi. Günümüzde Avrupalı şirketlerin dayanma gücünün azaldığı bilgisini veren Akkurt, “Bu sebeple ithalatlarını yapabilecekleri en uygun ülke Türkiye’dir. Özellikle tüketim ürünlerini çok kısa süre içinde karayoluyla Türkiye’den tedarik edebilirler. Küçük ölçekli üretim yapabilmesi de ülkemizin diğer avantajı. Örneğin Avrupa ülkelerinin Çin’den yapılan ithalatın ekonomik olabilmesi için bir gemi dolusu mal almaları gerekiyor. Oysa Tüketimin hızla döndüğü bir ortamda ülkemizden 2-3 tır dolusu ürün alarak işlerini görebilmeleri pekala mümkün” diye konuştu. 2013 yılı için Suriye sorununun bir şekilde sona ereceğini ve bu ülkeye neredeyse sıfır olan ihracatın artmaya başlayacağını anlatan Ziya Akkurt, “Kuzey Irak ile ilişkilerimiz de devamlı gelişiyor. Irak, kuzeyi ve güneyiyle cazip bir pazar. Ortadoğu, Kuzey Afrika, Sahra Altı ülkeleri, Rusya Federasyonu ve Türki Cumhuriyetler de ihracat açısından şansımızın oldukça yüksek olduğu yerler. Dolayısıyla ihracatımızı hızla artırabiliriz” şeklinde konuştu.    

İşsizliğin önüne geçilmesi için %5’lik büyüme şart!
Eldeki bilgilere göre artan nüfusla birlikte Türkiye’ye her yıl 500 bin kişilik işgücünün katıldığını, her bir %1’lik büyümenin 100 bin kişiyi istihdam edebilmekte olduğunu anlatan Ziya Akkurt, “Bundan dolayı ülkemizin her yıl en az %5 oranında büyümesi gerekiyor ki işsizliği abzorve edebilsin ya da istihdamı sürekli aynı seviyelerde tutabilsin. Bana göre istihdam sektöründe yaşanan bazı değişiklikler de kaygı verici. Tarım sektöründe istihdam %26,2’den %25,5’e düştü. Buna karşılık hizmet sektöründe istihdam %47,2’den %48,4’e yükseldi. Türkiye sanayileşme ve üretimini artırmadığı sürece hizmet sektörüyle kanaatimce bir yere kadar yaşayabilir” diye konuştu.