Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Ayın Toplantısı: Meyve suyu sanayi nereye koşuyor?

Dergimizin Bilimsel Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Pala yönetiminde gerçekleştirdiğimiz ve okuyucularımız tarafından beğeniyle takip edilen Ayın Toplantısı, 2 Nisan Salı günü Ambalaj Sanayicileri Derneği’nde yapıldı.




meyvesuyu_ayin_toplantisiBu önemli toplantıda, Türk gıda sanayi içinde önemli bir yeri olan meyve suyu sektöründeki son gelişmeleri ve geleceğe ilişkin beklentileri endüstriden önemli isimlerle masaya yatırdık. Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut A. Duruk, Uludağ İçecek Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erbak, Coca Cola Avrasya ve Afrika Grubu Teknik Hizmetler Direktörü Cumhur Karcı, Tetra Pak Türkiye ve Kafkaslar Pazarlama Direktörü Verda Telyaz ve Limkon Gıda Sanayi Genel Müdürü Birol İlker Güney sektöre ilişkin olarak görüş ve değerlendirmelerini paylaşıyor.

Mehmet Pala: Türkiye 2011 yılında %8,8 büyürken geçtiğimiz yıl büyüme %2,2 oranında gerçekleşti. Yani büyümede çok ciddi bir gerilemenin yaşandığı görülüyor. 2011’de halkın tüketimi %7,7 artış gösterirken 2012 yılında tüketim %0,7 azaldı. Yatırımlar 2011’de artarken geçtiğimiz yıl %2,5 geriledi. Tarımsal üretimin ise 2011 yılında %6,2 oranın yükseldiği, buna karşın 2012’de %3,5 gerilediği kaydediliyor. Sanayi üretimine baktığımızda, 2011 yılında üretim büyürken, geride bıraktığımız yılda bu büyüme sadece %1,9 oranında gerçekleşti. Tabii ki bunların hepsi hükümetin cari açığı azaltma yönündeki politikalar sonucunda ortaya çıkan görünümlerdir. Dolayısıyla 2012 tabiri caizse frenlenmiş ve büyüme oranları azalmış bir yıl olarak geride kaldı. Burada dikkat çekmek istediğim konu 2013 yılında da bu trendin devam ediyor olmasıdır.

Sayın Erbak dilerseniz sizinle başlamak istiyorum. Siz az önce tarif ettiğim genel ekonomik tablo hakkında neler düşünüyorsunuz?

Mehmet Erbak: 2011-2012 döneminde %30 oranında şirket kapanırken, %7-12 arasında da yeni şirketler piyasaya girdi. Kapanan firma sayısı faaliyete başlayan yeni şirketlerin sayısını neredeyse 3’e katladı. Yani piyasada ciddi bir sıkıntı söz konusu. Kendi memleketim olan Bursa’ya bakacak olursak ki - bunu yurt geneline yaymak da mümkündür – küçük esnafın ciddi sorunlar yaşadığını görüyorum. Piyasada 50 lirayı denkleştiremeyen bakkallar mevcut. Bu konuda geçtiğimiz yaz bizzat yaşadığım olaylar var. Keza büyük marketlerde de kredi kartıyla alışveriş imkanları olmasa oralarda da iş yapma hacminin çok düşük seviyelerde seyredeceği kanaatindeyim. Bankacılarla konuştuğumda da bu durumu teyid ettiklerini görmekteyim.

Kendi sektörümüz olan maden suyunda ise karlılık çok düşük durumdadır. Sektörümüzde şu an itibariyle firmaların ciddi paralar kazandığını düşünmüyorum. Uludağ olarak kendi dağıtım sistemimizi kurmuş olmamızın avantajlarını görüyoruz. Maden suyunda bizim ve de Coca Cola’nın dışında hiçbir firmanın kendi dağıtım ekibi yok. Sektörümüzde küçük ambalajlar para kazırken, büyük ambalajlar adeta yerlerde sürünüyor. Ancak Türkiye ekonomisine bakacak olursak durumun çok da kötü olduğu fikrinde değilim. Çünkü dinamik bir ülkeyiz. Bazı sektörler çok iyi durumdayken, bazılarında ise sorunlar yaşanıyor. Ancak içinde bulunduğumuz yılın 2012’den daha kötü olacağını düşünmüyorum. Olsa olsa insanların yanlış aldıkları kararlar ya da yatırımları sıkıntılara yol açabiliyor. Kendimizden örnek vermek gerekirse, geride bıraktığımız yıllar içinde pek çok ekonomik kriz yaşamamıza rağmen hala ayaktayız ve yatırımlarımıza devam ediyoruz. Dolayısıyla ülkemize bir şey olacağı yok.

Mehmet Pala: Verda Hanım siz ülkemizde meyve suyu sektörünün durumu hakkında neler düşünüyorsunuz? Sektörde yaşanan gelişmeleri ve yeni trendleri değerlendirebilir misiniz?

Verda Telyaz: Gerek meyve suyu gerekse de süt sektörleri açısından baktığımızda 2012’nin çok da iyi bir yıl olmadığını düşünüyoruz. Geçtiğimiz sene bir yavaşlama yaşadık. Bu yavaşlama sütte daha az seyrederken meyve suyunda daha fazla oldu. Bu durumun meyve suyunun süte nazaran daha lüks bir tüketim ürünü olarak algılanmasından kaynaklandığına inanıyorum. Geçtiğimiz yılı değerlendirmek gerekirse, bizler meyve suyu tüketiminin  toplamda sabit kaldığını düşünüyoruz. 2012 yılında meyve suyu ve nektarınlar %2-3 küçülürken, meyveli ve aromalı içeceklerde ise ise oranında büyüme gerçekleşti.

Mehmet Pala: Sadece nektarda mı bir azalma var?

Verda Telyaz: Nektar, toplam meyve suyu ve nektar pazarının %90’ını oluşturduğu için az önce sözünü ettiğimiz %2-3’lük daralma sektörün genelini olumsuz etkiledi. Bu yılın geride bıraktığımız ilk 3 ayında da bir iyileşme henüz görülemedi.  2012 yılında fiyatlarda gibi  bir artış oldu. Tüketiciler özellikle porsiyon paketleri tercih ederken, litrelik paketlerden uzak kalmayı yeğlediler. Bu da litrelik paketlerde satışları düşürdü.Bundan sonra sezonun başlamasıyla da beraber  piyasada bir toparlanma gerçekleşeceğini düşünüyoruz.


Mehmet Erbak: Maden suyunda 2 yıldan bu yana ilk defa fiyatları artırabildik. 24 aydan fazla bir süre geçmişti. Bu da aslına bakacak olursanız komik bir durum.

Verda Telyaz: Meyve suyunda da birkaç yıldır fiyat artışı %5’in üzerinde gerçekleşmemişti. Geçen yıl gerçekleşen ’in üzerindeki artışların tüketimi frenlediğini ancak 2013 yılı ile birlikte bu fiyatlara alışılacağını ön görmüştük. Ancak henüz bu canlanmayı göremedik. Her şeye rağmen kötümser değiliz. Yaz mevsimiyle birlikte bir büyüme olacağını ancak bunun %3-4 civarında gerçekleşebileceğini, ’lara çıkamayacağını öngörüyoruz.

Mehmet Pala: Peki çeşitlerde bir farklılaşma var mı? Örneğin hala şeftali önde midir?

Verda Telyaz: Aslında nektarlarda yine şeftali önde ve ardından da karışımlar geliyor. Meyve sularında ise elmalı karışımlar ve diğer karışımlar tercih ediliyor diyebiliriz. Bunları vişne ve kayısı takip ediyor. Meyve suyu ve nektar pazarında portakalda 2012 yılında bir daralma oldu.

Mehmet Pala: Cumhur Bey, Coca Cola açısından 2012 nasıl geçti? Geride bıraktığımız 3 ayı da baz alarak 2013’ten beklentilerinizi anlatır mısınız?

Cumhur Karcı: Sayın Erbak’ın az önce söylediği gibi, Türkiye ekonomik krizlere karşı bağışıklık kazanan bir ülke konumuna geldi. Geçtiğimiz yıl meyve suyu, meşrubat, çay gibi sektörlerin perakende satışlarında bir daralma yaşandı. Bunun Coca Cola’ya etkisi meyve suyunda söylenildiği gibi olmadı. Çünkü sizlerin de bildiği üzere bizler nektarların yanı sıra yavaş yavaş şerbet, atom. meyveli ve parçacıklı içecekler gibi farklı tadlara kaymaya başladık. Nektarlarda beklediğimiz büyüme gelmedi. Geçtiğimiz yıl meyve suyunda %7 büyüdük ve bunda ağırlıklı olarak portakal ve şeftali önemli rol oynadı. Paketlerde de değişiklikler olmaya başladı. Biz pet ambalajı, meyveli içecek ürünleriyle ve parçacıklı ürünlerle biraz ileri attık. Bu sebeple Tetra Pak’ta yaşanan daralma total bazda Coca Cola’da görülmemiş olabilir. Evet 2012’de sektörde bir daralma meydana geldiği doğru ancak bizler 2013 yılından umutluyuz. Anormal şartlar olmazsa bu sene geçen yıla göre pazarda %2-3 gibi bir büyüme bekliyoruz.

Mehmet Pala: Mahmut Bey, meyve suyu sanayinde önemli bir kuruluşun yöneticisi olarak ekonomide ve sektördeki son durumu nasıl görüyorsunuz?  

Mahmut A. Duruk: Türkiye’de bir görünen bir de görünmeyen bir ekonomi var. Kişi başına düşen milli gelirin 10 bin 500 dolar olduğu söyleniyor. Ama bu rakam doğru değildir, daha azdır. Çünkü ülkemizin görünmeyen ekonomisinde sınır ticareti vardır. Mal sınırlarda tüketilmiş görünüyor ancak çoğu dışarı gidiyor. Yani malların büyük bölümünün sınırlarımızın içinde tüketiliyor gözükmesi ki -bu kayıtsız ihracattır- milli gelirimizin de yüksek görünmesine sebep oluyor. Yani ürünü bizler tüketiyor görünüyoruz ama gerçekte İran’daki adam tüketiyor. Bu durum bütün çarkları etkiliyor. Görünmeyen bu ticaret cari açığımızı kapatıyor ama milli geliri de şişiriyor. Son dönemlerde Suriye’de yaşananlar, Irak ve İran’daki gelişmeler güneyimizdeki bu açık ekonomisini yavaşlattı. Bu yavaşlama da ekonominin genelini olumsuz etkiledi. Merkez Bankası da akıllı hareket ediyor ve pek çok ayakla oynuyor. Merkez Bankası bu sene datalarını oturturken 5 milyar dolara yakın kar elde etti. Bütün bunlara rağmen 150 bin mülteciyi topraklarımıza kabul ettik. Az önce belirtmeye çalıştığım güney sınırlarımızdaki ekonominin yavaşlaması, dünya ekonomisindeki olumsuzluklar ve güneyimizde yaşanan siyasal gelişmeler ekonomimizin yavaşlamasına neden oldu.  

Baktığımız zaman 60 milyon litreye yakın sütün okullara hibe edildiğini görüyoruz. Bunun 20-25 milyon litresi meyve suyunu vuracaktır. Sonuçta bir çocuk gün porsiyonunda sütünü tükettiği zaman aynı gün içinde meyve suyu içmeye ihtiyaç duymuyor. Ancak önümüzdeki dönemde gıda sanayinde markaların önünün açılacağını düşünüyorum. Aynı şekilde meyve suyunda da markalı ürünlerin daha fazla tercih edileceğini öngörüyorum.

Mehmet Pala: Sayın Güney sektöre hammadde üreten bir firmanın genel müdürü olarak sizin görüşleriniz nelerdir?  

Birol İlker Güney: Bizim gibi firmalar maliyetin doğduğu yerde bulunuyor. Konjektürde çok önemli 2 değişiklik yaşandı. “Peki bunu 2008 krizinden sonra ne kadar doğru okuduk?”, asıl bu noktaya bakmamız gerekiyor. 2008 krizini yaşadığımız günlerde kısa süreliğine ABD’ye gitmiştim. ABD’de krizden üretimle çıkılabileceğine dair yaygın bir inanç vardı. O zamanlarda Kaliforniya’da üretilen salça 960 dolara satılıyordu. Aynı dönemde biz Türk salçasını dünya çapındaki olumlu imajından dolayı 1000 dolara satabiliyorduk. Aradan 5 yıl geçti ve ABD aynı salçayı yine 960 dolara satarken biz ise 1250 dolara satıyoruz. Buradaki maliyet yapısına baktığımızda iki unsur gözden kaçtı. Bunlardan biri büyürken maliyet farkındalığı, diğeri ise büyürken retail marketteki markanın ödediği bedeli üreticinin iyi algılayamaması. “Pazarda bulunan ürünlerin kalitesinde bir sorun var mı?” diye sorduğunuzda ise bunun cevabı “hayır”dır. Segment genişledi, çok kaliteli ürünler geliştirildi ve sanayi bu konuda çok önemli yatırımlar yaptı. Dolayısıyla burada bir sıkıntı yok. “Peki hammadde kaynağında bir sorun var mı?” diye sorulursa bunun cevabı ise “evet var” şeklinde olacaktır. Az üretilmiyor ama pahalı üretiliyor. Bu durumda da firmalar tür değiştirerek daha uygun maliyetlerde ürünler imal etmeye başladı. Bu noktada üretimdeki kalite anlayışı değişmeye başladı. Bu yolla kaliteden ödün verilerek yapılan üretimin, toplum sağlığı açısından sorunlara yol açmamasını ve kayıtlı olmayan üretimin artmasına neden olmaz dileğindeyiz.
 
Artık günümüzde üretici firmalar şuna bakıyorlar: “Maliyet kaçaklarımız nerede ve bu maliyet kaçaklarıyla üretim yapmak doğru bir şey mi?” O zaman biz üreticiler olarak karlılık dediğimiz ve arkasında sürdürülebilirliğin olduğu, süreçleri sıkı takip etmek zorundayız. Tabii ki bunu yaparken üretim kalitemizden kesinlikle ödün vermemeliyiz.
Türkiye olarak dünyada çok iyi ticaret yapıyoruz. Ticaretin ilk kuralı olan müşteriyi yerinde ziyaret edip yüz yüze temas ederek iletişim kuruyoruz. Bu inovatif yapımız bulunduğumuz coğrafyada pozitif bir şekilde devam ederse ülke olarak arkamıza çok ciddi bir rüzgar alabiliriz. Böyle bir durumda da büyüme rakamlarımız olumlu ölçüde değişebilir. Ama bunun için bizim çiftçi tarafının perakendeci firmalarla el ele vererek bu piyasada herkes sürdürülebilir bir işe sahip olabilir.

Mehmet Pala: Peki bu nasıl olabilir?  

Birol İlker Güney: Bu çok basit. Bizler meyveyi özgür bir pazardan alıyoruz, domatesi ise kendimiz yapıyoruz. Aradaki aracının ortadan çıktığını düşünelim. Türkiye’nin 1 milyar litre tüketimi var. Bunun ’u yani 100 bin tonu hammaddedir. 10 bin tonun tüccar payı dediğimiz kısmı -11’dir. 10-15 bin ton meyveyi konuşuyorsak bu çok ciddi bir rakama tekabül ediyor. Buralarda milyon dolarlar yatıyor. Biz bunu her yıl sermayesi ve sürdürülebilir bir rasyosu olmayan bir gruba enjekte ediyoruz. Bunun toparlanması lazım. Yani sağlıklı bir yapının oluşturulması gerekiyor. Almanya’da maliyet hesabı yapılıyor ve 1 cent için ortalık birbirine giriyor. Bizim de bu noktaya gelmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.

Mehmet Pala: Çarpıklığın en güzel göstergelerinden biri de %58,5 oranındaki gümrük vergisine rağmen Yunanistan’dan ülkemize şeftalinin gelebilmesidir. Bu olabilecek bir şey değildir. Bugün %58’5’lik bu vergi kaldırılsa ülkemizde vişne ve biraz da kayısının dışında hiçbir şeyi üretemezsiniz. Hatta onları dahi üretemezsiniz. Yani böyle bir çarpıklık var ve bu açıdan İlker Bey’e katılıyorum. Bu bana göre üreticiyi korumak amacıyla yapılan bir iş değildir. Burada aracının korunması ve sektöre hakim olması söz konusu. Bunu ortadan kaldırılmak şarttır. Şu anda Türk meyve suyu sanayinin en önemli sorunu budur.

Mehmet Pala: Son zamanlarda pek çok akademisyen televizyonlara çıkarak “şunu yiyin bunu tüketmeyin ya da yiyeceğinizi kendi evinizde yapın” şeklinde açıklamalar yapıyorlar. İnsanların aklı da fazlasıyla karışıyor. Bu açıklamalar sektöre de ciddi zararlar veriyor. Bu ortamda meyve suyunda tüketimin artırılması için nelerin yapılması gerekiyor?

Cumhur Karcı: Avrupa ülkelerinde yemek masasında meyve ülkemizdeki kadar tüketilmiyor. Biz de ise ortalama bir ailede günün her saatinde meyve tüketilebiliyor. Akdeniz kuşağındaki ülkelerle kıyasladığımızda, ülkemizdeki meyve suyu tüketimiyle bu ülkelerdeki tüketimin birbirine yakın olduğunu düşünüyorum. Sonuçta buralarda da ciddi sayılabilecek miktarlarda meyve yeniyor. Sonuçta bu bölge bir Almanya değil. Ancak ülkemizde meyve suyu sektörünün gelişmesinde büyük firmaların öncü olması gerekiyor. Güvenilir markalarla piyasaya çıkarak o güveni sarsmamaya özen göstermeliyiz. Mehmet Hocam’ın belirttiği gibi pek çok kişi televizyonlarda bir şeyler söylüyor. Ancak paketlenmiş bir gıda ve dolayısıyla meyve suyu pek çok yönden üstündür. Bu sebeple bizim bu güveni vermeye devam etmemiz, gıda güvenliğini en üst noktada tutarak yenilikçi ürünleri sunmamız önem teşkil ediyor.

Verda Telyaz: Bu zamana kadar meyve suyu ya da nektarlar hep sağlıklı olarak konumlandırıldı. Bugün itibariyle sadece sağlık boyutu üzerinden gitmek yeterli olmayabilir. Çünkü artık meyvenin bile şekeri yüzünden daha az ve kontrollü tüketilmesi gerektiği savunuluyor. Oysa meyve suyunun sunduğu keyif, lezzet ve ferahlık gibi pek çok farklı fayda bulunuyor. Bunlara da değinilmesi gerekiyor. Ayrıca ülke olarak meyve suyu tüketim alışkanlığımız henüz yok. Bundan ötürü özellikle meyve suyunda tüketici nezdinde farklı ürünlerle ve farklı zamanlarda  tüketim alışkanlığını yaratmak önemli.

Mehmet Erbak: Yıllardan beri sebze ve meyveyi çok tüketen bir insanım. Eti ise sınırlı ölçüde yemekteyim. Bu diyet tartışmalarında bakılması gereken şey, miktar olmalı. Ben şeker çuvallarının içinde oynayarak büyüdüm. Çocuklarım da gazozun içinde büyüdü. Ama bizim evde kimse obez değil. Yemek yeme zevki olan insan şişman olmaz. İnsanlara olması gerektiği gibi yaşama tarzını öğretmek lazım. Bu ana rahminden itibaren başlayan bir eğitim. Bu bilince ulaşan insan zaten yeterli miktarda süt, yoğurt, meyve tüketecektir. Gerektiğinde şeker de alacak. Bırakın ülkemizi dünyada insanların ancak ’u sağlıklı beslenmenin koşullarını biliyor.   

Mahmut A. Duruk: Beslenme tartışmalarında diyetisyenlerden ziyade doktorlar konuşuyor. Bu doktorların birçoğu beslenmeyi, ziraatı ve gıda teknolojisini bilmiyor. MEYED olarak ihtarname çektiğimiz birçok kişi beslenmecilik üzerine konuşan bu doktorlardır. Beslenme uzmanları ve bilinçli doktorlar kesinlikle tekdüze beslenmeye karşı çıkıyorlar. Vücuda alınan ve kullanılan enerji dengesi ile yine alınan ve kullanılan besinin kalite değerini yani protein, mineral ve vitamin yükünün ortalama değerlerini tutturmak gerekiyor.  

Birol İlker Güney: Dünyada geliri artan insanlarda sağlıklı beslenme bilinci hızla yükseliyor. Çünkü ekonomik bakımdan iyi durumda olan insanlar yaşam süre ve kalitelerini artırmak bu yolla daha sağlıklı beslenmek istiyorlar. Bu kişilere baktığımızda anne mutfağına tekrar geri döndüklerini görüyoruz. İşin matematiğini tabakta kuruyorlar. Eti, yağı, tatlısını ve meyvesini de dengeli olması şartıyla yiyebiliyorlar. Ama her şeyin yeri ve zamanı var. Bizim toplumumuzdaki en önemli eksikliklerden biri, daha çocuk yaşlarda beslenme ve yeme–içme alışkanlığının öğretilememesidir. Burada en önemli görevler anne-babalara ve okullarda öğretmenlere düşüyor.
 
Televizyonlarda konuşan ehil ve uzman olmayan kişilerin anlattıkları hurafeden başka bir şey değil. Daha bugün gazetelerden birinde, “narı zarıyla yemeniz lazım, sakın sıkmayın” şeklinde bir haber vardı. Bu ifade doğru değil, böyle bir şey yok! ABD’de insanlar narı ilaç niyetine tüketiyor. Narın çekirdeği zarda oluyorsa ondan etkileşerek oluşuyor zaten. Nüvesi içinde. Yani “zarını ayırmadan sık” ifadesi gerçekçi bir bilgi değil ve doğaya da aykırı. Biz Limkon olarak ciddi bir nar üreticisiyiz. Narın üretim teknolojisiyle ilgili dünyada pek çok fabrikayı dolaştım. Nar Türkiye’de çok üretiliyor ve sanayimizin de altın meyvesi. Gelin görün ki biz ülkemizde nar suyu satamıyoruz. Ama tersine ABD’ye de yetiştiremiyoruz. ABD’de öğrendim ki nar suyu kan basıncını ayarlıyormuş. Öğlen saatlerinde alındığında tansiyonu düşürüyormuş. Bununla ilgili bilimsel çalışmaları okudum. Ama bu çalışmayı yapanlar, “Bu bilgiler kesin doğrudur” demiyor, “böyle bir çalışma vardır” diyorlar. Belki de gelişmiş ülkelerle bizim aramızdaki en önemli fark burada yatıyor.
 
Biz meyve suyu üreticileri derneği olarak da toplumu yanlış yönlendiren ve yanıltıcı bilgiler veren kişilerle uğraştığımız için yakından biliyorum, beslenme konusunda açıklamalar yapan akademisyenlerle iddialaşarak bir sonuç elde edemeyiz. Mehmet Hoca bu noktada en büyük katkıyı sizin ve sizin gibi değerli akademisyen ve uzman bilim adamlarının verebileceğini düşünüyorum. Bu işleri ortak bir algıyla dostane bilim ışığında çözmek ve toplumu doğru bilgilerle aydınlatmak en doğrusu. Aksi takdirde bu insanlar daha da sertleşerek üzerimize gelecek ve tüketimi neredeyse olumsuz etkileyecek çapta bilinçsiz ve yanlış bir beslenme algısı oluşacak. Sonuçta her gün “insanların ne yiyeceğimizi ne içeceğimizi bilemiyoruz” sorularıyla ve toplumsal endişeyle karşı karşıya kalacağız.
 
Mehmet Pala: Tabii burada başka bir şey daha olacak. Bu tarz insanlar topluma yanlış bilgi vere vere doğru mesaj verenler de “insanlar bunlara inandı” demeye başlayacak. Olay buna doğru gidiyor. Şunu net olarak söyleyebilirim ki bugün itibariyle sanayi üzerine düşeni yapmıyor. Bir gıda ürünüyle ilgili yanlış bir iddia ortaya atıldığında sorumluluk alıp bunu çürütecek bir tavır almıyor. Sanayi neden böyle bir tavır almıyor? Çünkü bunu yaparsa söz konusu iddiaların kendi üzerine kalabileceğinden endişe ediyor. Gerginlikler yaratarak ve kutuplaşarak elbette çözüm elde edemeyiz. Ancak kanıta dayalı bilgiyi rahatlıkla talep edebiliriz. Doğrusunun bu olduğunu söyleyerek topluma da bu doğrultuda mesaj vermeliyiz. Ülkemizde en önemli eksikliğin bu olduğunu kanaatindeyim. Bunu giderdiğimiz takdirde sanayimizi de hızlandırabiliriz.

Eskiden sıkmadan sadece meyvenin kendisinin tüketilmesi gerektiği söyleniyordu. Şimdi ise “meyve yemeyin” denilen bir dönemde bulunuyoruz. Meyve tüketiminde kişi, miktar ve zaman gibi unsurlar önemli. Bunu ayırmamız lazım. Bazı insanların gerçekten hastalıklarından ötürü fazla meyve yememeleri gerekiyor. Ama toplumun bütününe meyve tüketmemelerini söylemek büyük bir yanlıştır. Esas olarak gıda ve gıda tüketimiyle ilgili bilgi kirliliğinin önüne acilen geçilmelidir.

Son olarak meyve suyu sanayinin daha da canlanması açısından yapılması gerekenler konusunda neler söylemek istersiniz?  
Verda Telyaz: 2013 yılı bazı sıkıntılarla başladı ancak ben önümüzdeki aylardan umutluyum. Türkiye’nin güçlü bir altyapısı var. Bunun yanı sıra büyük bir genç nüfusa sahibiz ve bunun tüketime de olumlu yönde katkısı olacaktır. Bu bağlamda neler yapılması gerektiğine değinecek olursak, tüketicilere yeni ve farklı ürünler sunmak,  farklı tüketim zamanları yaratabilmek önemli. Sağlıklı beslenme konusunda topluma doğru bilgiler verilmeli. Bunların yapılması durumunda büyüyen ekonomimizle birlikte sektörün de gelişeceğini düşünüyorum.

Mehmet Erbak: Siyasi bir hata yapılmadığı sürece Türkiye ekonomisine çok güveniyorum. Cumhur Bey meyve suyu sektöründe %2’lik büyüme beklediklerini söylemişti, ben ise %5 büyüme bekliyorum. Hatta ekonomide %6-7’lere ulaşan büyüme gerçekleşirse sektörün daha fazla büyüyebileceğine inanıyorum. Biz aile olarak 200 yıldır gıda sektörünün içindeyiz, gıdadan geçiniyoruz. Bayilerimizin aileleriyle birlikte yaklaşık 15 binden fazla Türk insanına aş ve iş sağlıyoruz. Sonuçta ülke olarak gıda işinde uzmanlığımız var. Teksaslılar gibi petrol satmıyoruz. Yaptığımız iş belli ve geleceğe de bu bakımdan umutlu bakmamız gerekiyor.

Birol İlker Güney: 2013’ün ilk 3 ayı biraz sıkıntılı geçse de bundan sonraki trendin artarak devam edeceği fikrini taşıyorum. Son siyasi gelişmeler pozitif etki yaratacaktır. Özellikle çözüm sürecinin olumlu bir biçimde tamamlandığında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde büyük yatırım patlaması olacak. Bunun neticesinde de bu bölgeye yetişmiş işgücü gidecek. Hatta İstanbul’un boşaldığını bile göreceğiz.

Mahmut A. Duruk: Devlet akıllı hareket ediyor. Devlet yatırımlarıyla büyümenin süreceğini düşünüyorum. Makro baktığımız zaman TL’nin değersizleşmesi lazım. Bunun için de para basacak. Bu para da sistemin çarklarının dönmesini sağlayacak. Terörün bitmesi Doğu ve Güney Doğu’nun toparlanması açısından önemli bir gelişme olacak. Genç nüfusun eğitim grafiğinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Artık konusunda uzman insanlar yetişiyor. Ayrıca devlet AR-GE’ye büyük yatırım yapıyor. Bu da ülkemiz açısından önemlidir.

Gıda sanayinde yapılması gerekenlere bakacak olursak; tabii ki TGDF’ye büyük görevler düşüyor. TOBB yeni bir yapılanma içerisinde. İlaveten beslenme konusunda derinleşecek çatışmaların önüne geçilmesi için yapılan televizyon programlarının tarafsız bir içeriğe sahip olması gerekiyor. Bunların önünü açmamız önemli.

Mehmet Pala: Tabii ama şu konuyla ilgili konuşacağımız pek çok nokta var. Ama şuna da dikkat çekmek isterim ki; önceki yıllarda gerçekleştirdiğimiz benzer toplantılarımızda, daha çok devletin yapması gerekenler üzerinde yoğunlaşır ve beklentilerimizi paylaşırdık. Bugün ise devletin yapması gerekenlerle ilgili fazla bir şey söylenmedi. Sanki sanayicimizin “devlet çok bir şey yapmasın ama bize de dokunmasın” der gibi bir pozisyona geldiğini görüyorum. Bunu önemli bir gelişme ve dönüşüm olarak değerlendiriyorum. Bugün ekonomi ağırlıklı konuşuldu. Bu da çok önemli bir gelişmedir. Çünkü ekonomi her şeyin dinamiğidir. Ekonomiye ilişkin gerçekleri bilmeden dünyayla rekabet etme şansımız da yok. Ancak şunu da gördük; her ne kadar Türkiye 2012’yi %2,2’lik bir büyümeyle kapatsa da 2013 yılına ilişkin daha olumlu beklentiler var. Bu durum meyve suyu sektörü için de geçerli. Önümüzde birçok önemli fırsat var. Türkler’in ticaretteki başarısı artık dünyada da kabul görmeye başladı. Sadece Coca Cola’da değil, çok sayıda önemli şirketin yönetiminde Türkler söz sahibi. Ayrıca Türkiye, Ortadoğu bölgesinde iş yapılabilecek hemen hemen tek ülke olarak görülüyor. Bu da ülkemizin potansiyelini güçlendiriyor. Bugünkü toplantımızda meyve suyu sanayimizi bu şekilde analiz ettik. Bundan sonra da başka sektörleri masaya yatıracağız. Toplantımıza katıldığınız ve değerli fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum.