Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Mehmet Reis: ABD ve Kanada’ya Türk bakliyatı yediriyoruz

Dergimizin gelenekselleşen Portre röportajlarında bu ay Türk bakliyat sektörünün duayen isimlerinden Reis Gıda’nın kurucusu Mehmet Reis’e konuk olduk. Dünyanın en önemli bakliyat ihracatçılarından ABD ve Kanada’ya kendi markalarıyla ürün sattıklarını belirten Reis ile firma olarak yaptıkları çalışmaları, iş dışındaki hayatını ve bakliyat sektörünün bugünkü durumunu konuştuk.  
 




Mehmet ReisMehmet Bey kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1957 yılında Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğdum. Samsun Eğitim Enstitüsü’nde öğrenim gördüm. 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Bu dönemde babam vefat etti, ben de hem okumak hem de çalışmak zorunda kaldım. O yıllarda gıda borsası olarak kabul edilen İstanbul Unkapanı’nda pirinç ticareti yapan bir firmada çalışmaya başladım. 6 yıl bu firmada çalıştıktan sonra cebimde 1 kuruş yokken sadece o piyasada edindiğim tecrübe ve güvenle Reis Ticaret’i kurdum. 1994 yılında da bir aile şirketi olarak Reis Tarımsal Ürünler A.Ş.’yi kurduk ve yolumuza devam ediyoruz. 
 
“EN GÜVENİLİR BAKLİYAT MARKASIYIZ”
Reis Gıda’nın gelişimi ve büyüme sürecini anlatabilir misiniz? 
1981 yılında “ya markalaşacaksın ya da farklılaşacaksın” sloganıyla yola çıktık. Allahımıza şükürler olsun ki hem markalaştık hem de farklılaştık. Bakliyatta ilk marka olan firmayız. 2015-2016 yıllarında Nielsen tarafından 12 şehirde çoğunluğu kadınlardan oluşan 1200 kişiyle gerçekleştirdiğimiz araştırmaya göre (Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK’in belirlemiş olduğu Düzey 1 araştırması), Reis Gıda bakliyat kategorisinde en güvenilir marka oldu. Ramazan aylarında da yabancı araştırma şirketlerinin gerçekleştirdikleri araştırmalarda da Türkiye’de en güvenilir gıda ürünleri listesinde ilk 20’nin içinde yer alıyoruz. Geldiğimiz nokta hem kişisel hem de kurumsal olarak bizleri fazlasıyla mutlu ediyor. Bence önemli olan husus da burası. Bizleri sevindiren diğer bir husus ise, binlerce çiftçimizin alın teri, emeği ve özverisiyle ürettiği ürünleri 22 ülkeye ihraç ediyor olmamız. Sadece ABD’de ürünlerimizin satıldığı 1500 nokta var. İngiltere’de yaklaşık 1000 noktada ürünlerimiz satılıyor. Aynı şekilde Almanya, Fransa ve diğer ülkelerde de bulunuyoruz.  
 
İhracatımız belki genel ciromuzda çok küçük yer kaplıyor ama %80 Türk çiftçisinin ürününü dünya mutfaklarıyla buluşturuyor olmamız bize ayrı bir sevinç yaşatıyor. Diğer taraftan 1981’den bu yana ülkemiz ABD’den pirinç, Kanada’dan yeşil mercimek ithal ediyor. Reis Gıda olarak bu gibi ülkelere hem pirinç hem de mercimek satıyoruz. Bu da ülkem ve markam adına çok önemli. Kendi ürettiğimiz bakliyatları, yerli tohumları bu ülkelere ihraç ediyoruz. Çünkü ürünlerimize ve markamıza büyük ilgi ve güven duyuluyor. Bu da bizler açısından büyük gurur kaynağı.   
 
Mehmet Reis foto 2“EN LEZZETLİ BAKLİYAT ÜRÜNLERİ TÜRKİYE’DE YETİŞİYOR”
Ürün tedariğini nerelerden sağlıyorsunuz?
Kuru gıda olarak tanımladığımız pirinç, bakliyat ve bulgur ürün grubumuzu oluşturuyor. Örneğin bulguru 1981 yılından bugüne  Şanlıurfa’da çalıştığım bir firmadan alıyorum. Orada 11 çeşit bulgur üretiyoruz. Bunun yanı sıra Konya’da bir fabrikayla da çalışıyoruz. Genele baktığımız zaman Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kırmızı mercimeğini; İç Anadolu Bölgesi’nde yetişen nohutu , fasulyeyi, bulguru ve buğdayı; İzmir’in aşurelik buğdayını, iç baklasını, börülcesini ve sarı mercimeğini alıyoruz. Pirinci Gönen başta olmak üzere Trakya Bölgesi’nden tedarik ediyoruz. Zaten satışını yaptığımız ürünlerin %95’inden fazlası yerli üretim. Yurtdışından jasmine ve basmati gibi ürünleri alıyoruz. Zaman zaman arzda sıkıntıların yaşandığı dönemlerde ithalat yapıyoruz ama genellikle yerli üreticimizin ürettiği ürünleri paketliyoruz. Az önce değindiğim jasmine’i Tayland’dan, basmati’yi ise Hindistan’dan alıyoruz. 
 
Bakliyatın yetiştiği yöre çok önemlidir. Bugün ülkemizde yetişen Derinkuyu’nun dermason fasulyesiyle, Erzincan’ın şeker fasulyesiyle diğer bölgelerde yetişen fasulyeler arasında büyük farklılıklar söz konusu. Mesela Kızıltepe’nin kırmızı mercimeği, Yozgat’ın yeşil mercimeği, Gönen’in Baldosu, Trakya’nın Osmancık pirinci çok farklıdır. 
Pirinç ve bakliyatta önemli olan bir diğer husus ise nem oranlarıdır. Ürünün rutubetli olmaması gerekir. Çünkü rutubetli ürün bir süre sonra aflatoksin içerir. Bunun yanı sıra rutubetli ürün hem su çekmez hem de lapa olabilir. Ayrıca bakliyatların analizleri de hassas konulardan biri. Ürünlerin içinde taş ve toprak gibi yabancı maddelerin olmaması gerekmektedir. Karışım ürünlere de dikkat edilmeli. Çünkü bu tür ürünlerde tanelerin bazıları pişer bazıları pişmez.  
 
1975 yılından beri bu sektörde bulunan bir iş adamı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; dünyanın en lezzetli ve en standarda yakın bakliyat ürünleri Türkiye’de yetişiyor. Bunu iddia ediyorum. Amerika’dan, Kanada’dan, Arjantin’den gelen pek çok ürün ülkemizde yetişen ürünlerin tadını ve lezzetini hiçbir zaman tutmaz. (Zaten fiyatlarının ucuz olmasından dolayı yurtdışından bakliyat geliyor.) Buna karşın fiyat olarak pahalı olmasına rağmen örneğin kırmızı mercimek gibi bakliyatlarımız dış pazarlarda tercih ediliyor. Çünkü ürünlerimiz hem lezzetli hem de genetiğiyle oynanmamıştır. Bu sebeple üretimimizi katlayarak arttırmamız önem teşkil ediyor. Dünyada gelişmiş ülkelerin tarım sektöründe çok önemli bir konuma sahip olduğunu görürsünüz. ABD, Kanada ve Arjantin gibi önde gelen bakliyat üreticisi ülkelerde nohut ve mercimek 1990’lı yılların başında ekilmeye başladı. Ama biz asırlardır üretiyoruz. 
 
“ARTIK SARIMSAKLAR DEREYE DÖKÜLMÜYOR”
İstanbul ve Kastamonu’da üç fabrikanız var. Üretim tesisleriniz hakkında bilgi aktarabilir misiniz?
Güzel bir tesadüf oldu bugün dördüncü tesisimizi devreye aldık. Çünkü Reis kalitesinde ürün bulmakta zaman zaman çok zorlanıyoruz. Dolayısıyla bünyemize dahil ettiğimiz depo bu konuda işimizi kolaylaştıracak. 1981 yılından bugüne büyük mücadeleler yaptım, ilk olarak 20 metrekarelik bir yerde faaliyetlerimize başladık. Ardından Rami Gıda Çarşı’sında 42 metrekarelik bir alana geçtik. Mega Center, Güngören  derken bugün Esenyurt Fabrikamız’da 12 bin metrekarelik bir alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Burada sadece pirinç ve bakliyat ürünlerimizin işlenmesi ve paketlemesini gerçekleştiriyoruz. Günlük 100 tonun üzerinde üretim kapasitesine sahibiz. Amacımız çok ürün satmak değil, belirli miktarda ürettiğimiz ürünlerimizi müşterilerimizle buluşturmaktır. Bir de Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde 2000 yılında 8 bin metrekarelik alan üzerine kurduğumuz sarımsak fabrikamız mevcut. 
 
Sarımsağa özellikle değinmek istiyorum çünkü benim sosyal sorumluluk projemdir. 2000 yılında Türkiye’nin ilk sarımsak işleme tesisini kurdum. 20 yıl önce sarımsak tarlada küçük taneler olarak kalırdı ve çiftçi de bunları satamazdı. 1997 yılında bir araya gelen çiftçilerin; “Biz Reis’i bekliyoruz. sarımsaklarımızı dereye döküyoruz” şeklindeki açıklamaları gazetelere yansımıştı. Bunun üzerine hiçbir destek almadan kendi başıma Taşköprü Fabrikası’nı kurdum. Zaten bugüne kadar gerçekleştirdiğim bütün yatırımlarda hiçbir destek almadım. Nihayetinde Taşköprü’nün sarımsağını işleyerek pastırma ve sucuk üreticilerine satmaya başladık. Kopuk sarımsaklar tarlada bırakılmıyor ve ırmaklara dökülmüyor. Üretici de gayet memnun hiçbiri zararına malını satmıyor. Bu da bizi fazlasıyla mutlu ediyor. Onur duyduğumuz diğer bir husus ise Metro Toptancı Market ile 2014 yılında ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz “İyi Tarım Uygulaması Projesi” oldu. Bunun sonucunda sarımsağın standardını koruyacak ürün ıslahı ve iyileştirmesiyle ilgili Kastamonu Üniversitesi ile işbirliği yaptık.
 
Tesislerinize yılda ne tür teknoloji yatırımları yapıyorsunuz?
Hijyen üretimi neyse o üretimin gerekliliklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Yatırımlarımızı da bu yönde gerçekleştiriyoruz. Tabii ki yaptığımız işin olmazsa olmazı iyi hammadde alımı ve onun en iyi şekilde işlenmesi. 1995 yılında Avrupa Birliği’nde balık hijyeniyle başlayan HACCP Tehlike Analizi Kritik Kontrol Noktaları Yönetimi’ni Reis Gıda olarak ilk bizim firmamız aldı. Bundaki amaç, ürünümüzün en sağlıklı ve hijyenik koşullarda üretilmesinin güvence altına alınmasıdır. Bunu sağlamak için de en iyi yatırımları yapmalısınız. Malumunuz teknoloji hızla değişiyor. İki yıl önce aldığımız bir aparat ya da makine aksamı değişebiliyor. Dolayısıyla yatırımlarımızı da bu yönde gerçekleştiriyoruz. İnsana yatırımın önemli olduğunu düşünsem de kalitenin her geçen yıl azaldığını üzülerek söylemek isterim. Çünkü unvanı ve görevi ne olursa olsun kişi işini severek yapmalı, aynı zamanda sorumluluğunun bilincinde olmalı. Bu sadece benim değil hemen her yerde gözlemlediğim bir sorun. Bu sebeple mesleki uzman personel yetiştiren okulların sayısının çoğalması önceliğimiz olmalı.   
 
“BAKLİYAT ÜRETİMİMİZ ARTMALI”
Dilerseniz biraz da bakliyat sektörüne değinelim. Bakliyatta yıllardır kan kaybı yaşandığı söyleniyor. Sizin pencerenizden sektörün içinde bulunduğu durum nasıl görünüyor? 
Son dönemde enflasyon rakamlarında en fazla gıda konuşuluyor. Halbuki arz talebi karşılasa fiyatlarda spekülasyon oluşmaz. Bu sebeple verimliliği artırmamız şart. Maalesef 1990 yılında ekim yaptığımız bakliyat alanları günümüzde yarı yarıya azalmıştır. 1988 yılında ülkemiz yeşil-sarı ve kırmızı mercimek üretiminde dünyada birinci sırada bulunuyordu. Yaklaşık 900 bin ton kırmızı mercimek üretimimiz vardı. 1990 yılında 860 bin ton nohut üretiyorduk ve Hindistan’ın ardından ikinci sıradaydık. Aynı dönemde kişi başı mercimek tüketimimiz 9 kg’mın üzerinde seyrediyordu, bugün ise bu rakam 5 kg’lara geriledi. Yine 1990’larda 7,5 kg olan kişi başı nohut tüketimimiz 2016’da 5 kg’ların altına indi. Demek ki o dönemde daha sağlıklı besleniyormuşuz. Etteki kadar proteini olan bakliyat ürünlerini rahatlıkla tüketebiliyorduk. Çünkü ürün oldukça boldu. Dolayısıyla ülke olarak üretimimizi bir an önce artırmamız gerekiyor.    
 
Sektör olarak yakındığımız diğer bir sorun da; perakende ve toplu tüketim noktalarının sadece ürünün ambalajında yazılana göre hareket ederek numuneye bakmaksızın satın almaları gerçekleştirmeleri. Mesela ülkemizde şu anda 14 çeşit pirinç ekimi yapılabiliyor ama bundan 2-3 yıl önce sadece 2 ya da 3 çeşidimiz vardı. Tohumlar çoğaldı ve birbirine karışmaya başladı. Farklı isimler altında satılıyor. Bakliyat sektörü olarak en büyük sorunlarımızdan biri bu. Biz nohut yerli ise “yerli tohum” ibaresinin yazılmasını, menşeinin Türkiye olduğunun belirtilmesi gerektiğini savunuyoruz. 
 
İş hayatı dışında Mehmet Reis neler yapar?
Eskiden sabah saat 06.00’da kalkıp ormanda yürüyüş yapardım. Şimdilerse ise omurgamdaki sorunumdan dolayı çok fazla gidemiyorum. Ama haftada en az 4 gün spor yapıyorum. Sporu fiziksel bir aktiviteden ziyade beynimi dinlendirmek ve çalıştırmak amacıyla yapıyorum. İş hayatıma başladığım günden beri evime düşkün bir insan olarak bilinirim. Cumartesi günleri öğleden sonra zamanımı aileme ayırırım, kimseye randevu vermem. Allah nasip etti 4 torumun var. Benim en büyük kazanımım onlar. Bunun dışında sabahları ya sebze çorbası ya da kızılcık tarhanası içerim. Kahvaltıyı sadece Pazar günleri yaparım. Sağlıklı beslenmenin çok önemli olduğunu biliyorum ama “bunu uyguluyor musunuz?” diye sorarsanız cevabım hayır. Şeker hastasıyım ve bazı zamanlar gün boyu yemek yemediğim oluyor. Ama öğün atlamamak gerekiyor. 
 
“SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ OLMAZSA OLMAZIMIZ”
Bizim için sosyal sorumluluk projelerinin yeri çok önemlidir. 2009 yılında bir araştırma yaptırdık ve Türkiye’deki insanların çok iyi beslenmediğini gördük. Bunun üzerine “Alican 12 yaşında maalesef 70 kilo”, “Mertcan 12 kilo ama  sağlıklı kiloda” diyerek obezitenin çocuklar ve gençler arasında hızla yayıldığına dikkat çekmeyi amaçlayan bir proje başlattık. Çünkü obezite sadece fiziksel görünümü etkilemekle kalmıyor aynı zamanda birçok hastalığa yol açabiliyor. Daha sonra “Abur cubur olacağı budur”, “Abur cubura karnımız tok” ve “Ev yemeği sofrada hesap ortada” ile bu çalışmalarımız devam etti. 2017 yılında da “Evde yemek var haydi çocuklar sofraya” sloganıyla bir çalışmaya daha  imza attık. 2009 yılında dönemin Başbakanına bir mektup yazarak obezitenin risklerini anlattım. Sağ olsunlar bu konuda duyarlılık gösterdiler ve genelgeler çıkardılar. Aynı şekilde dönemin Cumhurbaşkanı ile de bu konu hakkında görüşmemiz oldu. Bu yıl içinde Sağlık Bakanlığı obeziteyle ilgili kamu spotları yayınlamaya başladı. 
 
Obezite dışında sokak çocukları, kadın sığınma evleri, şehit yakınlarına destek gibi farklı sosyal sorumluluk projelerine imza attık. Binden fazla öğrenciye burs imkanı sunduk. Bedensel ve zihinsel engellilere yönelik çalışmalarımız oldu ve bunlar sürüyor. Darülaceze’de geleneksel hale getirdiğimiz Aşure Günlerimiz var. Türkiye’nin ve dünyanın neresinde bir afet yaşansa ilk koşanlardan biri biziz. Kızılay’a yaptığımız yardımlardan dolayı Cumhurbaşkanımız bize altın madalya verdi. Bunlar sadece şahsımın değil aile olarak yürüttüğümüz çalışmalar  İki kızım var ve projelerde aktif olarak rol alıyorlar.
 
“GENÇLER YAPTIKLARI İŞİ SEVMELİ”
Gençlere hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? 
Her şeyden önce girişimci ruha büyük saygı duyuyorum. Özellikle gıda ürünü üreten arkadaşlarımıza sağlıklı üretime dikkat etmeleri gerektiğini özellikle vurgulamak isterim. Ticaret yapıyorsanız yüzünüz kızaracak. Borcunuza sadık olacaksınız. Çünkü her ne olursa olsun iş adamı sözünün eri olmalı ve verdiği sözü tutmalı. Üniversitelerde yaptığım konuşmalarda gençlere hocalarının kendileriyle paylaştıkları tecrübeleri çok iyi dinlemelerini, stajlarını ise gerçek bir iş yerinde çalışıyor gibi yapmaları gerektiğini söylüyorum. Bunun yanı sıra yine üniversiteli genç kardeşlerime yaz tatillerinde mutlaka alım – satım işleriyle uğraşmalarını, bir yerlerde çalışmalarını ve paranın değerini bilmelerini tavsiye ediyorum. Bu çok önemli. Üniversiteden mezun olan gençler ise iş görüşmelerinde o işi ya da görevi ne kadar çok istediklerini göstermeli. Çünkü iş yaşamında büyük bir rekabet söz konusu. Gençler kendilerini sürekli geliştirmeli, bir ya da iki yabancı dil bilmeliler. İşlerini severek yapmalılar. Ayrıca çevrelerinde danışabilecekleri biri olmalı. Çünkü ben bunun ezikliğini yaşadım. Babam vefat ettiğinde 19 yaşındaydım.