Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Prof. Dr. Mehmet Pala: Yaşam şeklimiz sağlığımızı belirliyor

Sağlıklı yaşamı belirleyen bazı faktörler olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Pala, beslenme, fiziksel aktivite, alkol ve tütün kullanımı gibi öğeleri içeren yaşam şeklinin sağlık açısından diğer faktörlerden önce geldiğine dikkat çekti.
 




mehmet palaEurofins Turkey Yönetim Kurulu Başkanı ve Gıda Teknolojisi Dergisi’nin Bilimsel Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Pala tarafından organize edilen ve Türk gıda sanayinin önde gelen isimlerinin katıldığı 2017 - 2018 döneminin son “Kahvaltı Sohbetleri” toplantısı 8 Mayıs Salı günü İstanbul Ataşehir’de bulunan Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı (MAREV) Sosyal Tesisleri’nde yapıldı. Etkinlikte; Prof. Dr. Mehmet Pala “Sağlıklı Yaşam İçin Gıda ve Beslenme” konulu bir konuşma yaptı.
 
Kahvaltı Sohbetleri toplantılarını 7 yıldan beri sürdürdüklerini belirterek sözlerine başlayan Mehmet Pala, bu süre içinde çok değerli konuşmacıları ağırladıklarını söyledi. Toplantıların moderatörlüğünü kendisinin gerçekleştirdiğini ancak hiç konuşma yapmadığını anımsatan Pala, dostlarım benim de artık bir konuşma yapmam gerektiğini hep hatırlatırlardı. “Bu toplantıda sağlıklı yaşam için gıda ve beslenme konusunda bir konuşma yapmanın uygun olacağını düşündük. İnsan sağlığı ile gıda ve beslenme ilişkisi son yıllarda büyük önem kazanmıştır. Gıda ve beslenmeye ilişkin anlaşılmayan veya akıla takılan soruların da tartışılacağı bir toplantı olacağını umuyorum” dedi.
 
“Sağlıklı yaşam süremiz azalıyor”
Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlıklı yaşamı sadece bir hastalık ya da sakatlık durumunun olmaması şeklinde olarak dar bir kalıba sokmadığını açıklayan Prof. Dr. Mehmet Pala, bu tanımı insanın fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak tam iyilik hali olarak ele aldığını söyledi. Sağlıklı yaşamın hijyenik koşullara dikkat edilmesi ve sağlıklı beslenmeyle mümkün olduğunu vurgulayan Pala, “Fransa’da yapılan bir araştırma insan ömrünün ortalama 84 yıl olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştırmanın bir de sağlıklı yaşam süresi olarak isimlendirilen bir bulgusu var. Yani ciddi bir tıbbi desteğe ihtiyaç duyulmadan yaşanılan süreden bahsediliyor. Söz konusu araştırmaya göre sağlıklı yaşam süresi 64 yıl. Dolayısıyla aradaki 20 yıl boyunca insanlar ciddi bir tıbbi destek almak durumnda kalıyorlar. Ancak elde edilen sonuçlar sağlıklı yaşam süresinin son yıllarda 64 yaştan 62’ye düştüğünü ancak insan ömrünün de 86’ya yükseldiğini gösteriyor. Bu veriler aslında biz insanların sağlıklı bir yaşam ortamında bulunmadığımızı açıklıyor. Kaliteli yaşam her şeyden çok önemli. İnsanın tüm ihtiyaçlarını karşıladığı, sağlıklı, mental açıdan güçlü, kültürlü ve toplumsal hayatta kendini değerli bulduğu bir yaşamı sağlıklı yaşam olarak kabul ediliyor” diye konuştu.
 
“Gençler kariyeri, yaşlılar sağlığı önemsiyor”
Doğanın bir dengeler toplamından oluştuğunu belirten Profesör Mehmet Pala bunun bozulmasının çeşitli olaylara ve afetlere yol açtığını, dolayısıyla insanın da bir dengesinin olduğunu buna yaşam dengesi denildiğini anlattı. Yaşam dengesini aile ve sosyal ilişkiler, iş yaşamı, sağlık ve fitness, yaşamın anlamı ve kültür olmak üzere 4 faktörün oluşturduğunu kaydeden Pala, bu dengenin dinamik bir yapıda olduğunu, sağlığın bu dengenin çok önemli saç ayaklarından biri olduğunu aktardı. İnsan yaşamında 20-30’lu yaşlarda kariyerin ilk sırada bulunduğunu ifade eden Mehmet Pala, bu dönemde sağlığın üçüncü sırada olduğuna dikkat çekti. Sağlık kavramının altmışlı yaşlarda ikinci öncelik haline geldiğini vurgulayan Pala, yetmiş yaşından sonra sağlığın öncelik kazandığını çünkü herkesin bunun etkilerini yaşamaya başladığını açıkladı.
 
“Genetik yatkınlığın hastalıklardaki payı azaldı”
Son yıllarda yapılan araştırmaların hastalıklarda genetik yatkınlığın payının %30’lardan %20’lere gerilediğini ortaya koyduğunu paylaşan Prof. Dr. Mehmet Pala, %50 ile yaşam şekli (beslenme, fiziksel aktivite, alkol ve tütün kullanımı), ile sosyal çevre, ile tıbbi olanaklar, %5 ile de çalışılan ortamın sağlıklı yaşamda etkili faktörler olduğuna vurgu yaparak, “Buradan da anlaşılıyor ki yaşam şeklimiz sağlığımızı belirliyor. Bu da kendi elimizde olan bir şeydir. İnsanlar 30-80 yaş arasında ortalama %30 ila %50 arasında kas kaybı yaşıyor. Bunu önlemek için de mutlaka fiziksel aktivite yapmak gerekiyor. Fiziksel aktivite bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve performansı artırıyor. Fiziksel aktivite kansere karşı da etkili sonuçlar veriyor, aynı zamanda kilo kontrolüne yardımcı oluyor. Hareketsiz bir yaşam sağlık riskini de artırıyor. Yürüyüş yapmak ve yüzmek bu noktada çok yararlı” dedi.
 
“Aşırı sigara kullanımı kadınların ömrünü 7 yıl,erkeklerin 9 yıl kısaltıyor” 
Almanya’da 25 bin kişi üzerinde yapılan sağlıklı yaşamı etkileyen faktörlerle ilgili araştırmaya göre, günde 10’dan fazla sigara içen erkeklerin yaşamlarının 9 yıl kısaldığını anlatan Prof. Dr. Mehmet Pala, kadınlarda bu rakamın 7,3 yıl olduğunu aktardı. Sigara dumanında 500 kanserojen maddenin bulunduğuna vurgu yapan Pala, dolayısıyla sigara içmenin sağlık açısından büyük riskler barındırdığını anımsattı. Araştırmaların beden kitle indeksi 30’un üzerinde olan bireylerin ömürlerinin ortalama 3 yıl kısaldığını gösterdiğini kaydeden Pala, “Beden kitle indeksinin normal insanlar için 25 olması gerektiği söyleniyor, ama bana göre 26 – 27 olabilir. Balık etinde bir vücut sağlıklı yaşam için yeterlidir. Aşırı alkol tüketimi de erkeklerde yaşam süresini ortalama 3 yıl azalttığı ifade ediliyor” ifadelerini kullandı.
 
“Hayvansal proteinleri tüketmemek olmaz”
Günlük tüketilen yiyeceklerin kalp - damar hastalıklarında %30’un üzerinde etkisi olduğunu dile getiren Mehmet Pala, bu oranların kanserde %35, şişmanlıkta %50, diyabette ise %30 civarında seyrettiğini açıkladı. Gıdalarla karbonhidrat, yağlar ve proteinler gibi temel besin öğelerinin alındığını hatırlatan Pala, bazı aminoasitlerin yeterli ölçüde alınamaması sebebiyle vejeteryan beslenmenin koşulu olan hayvansal ürünlerin tüketilmemesinin tam olarak doğru olmadığını açıkladı. Profesör Pala, bitkisel proteinlerde bulunan esansiyel aminoasit miktarının hayvansal proteinlerde mevcut olan aminoasitlerden daha az olduğunu sözlerine ekledi. Yağların ise; doymuş yağ asitleri (tereyağı, kaymak), tekli doymamış yağ asitleri (zeytinyağı, fındıkyağı) ve çoklu doymamış yağ asitleri (sıvı yağlar, pamuk yağı)  olmak üzere 3 kategoriye ayrıldığını anlatan Prof. Dr. Mehmet Pala, “Tereyağında %30 civarında oleik asit var, bu asit zeytinyağında %80 civarındadır. Diyabet hastalarının doymuş yağ asitlerini almamaları gerekiyor. Çünkü bu durum kilo artışına ve bazı hastalıklarıun gelişmesine yol açabiliyor. Dolayısıyla diyabet hastalarının ve şeker metabolizması bozuk olan kişilerin tereyağından uzak durmaları ve onun yerine zeytinyağını tüketmelerinde yarar var” şeklinde konuştu. 
 
Çay şekeri denilen sakkaroz ile meyveden elde edilen şeker arasında hiçbir farkın bulunmadığına dikkat çeken Mehmet Pala, “Sakkaroz vücuda alındıktan sonra sindirim sisteminde glikoz ve fruktoza dönüşüyor. Aralarında herhangi bir farklılık yoktur. Buna rağmen büyük bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makalede, dünyada beslenme konusunda 1 milyon araştırmanın olduğu ve bunların %90’ının istatiksel hatalar  içerdiği belirtiliyordu. Bunun en büyük sebebi ise, beslenme araştırmalarının  manipülasyona son derece açık bir konu olması ve herkesi ilgilendirmesi. Dolayısıyla araştırmaların sonucundan ziyade hangi koşullarda gerçekleştirildiğine bakılması önem teşkil ediyor” dedi. Açlık ve tokluk hissinin çok kompleks bir konu olduğunu belirten Pala, bugüne kadar yapılan araştırmaların bu hisse hangi gıdaların ne şekilde etki ettiğine doğru bir cevap veremediğini söyledi.
 
Diyetler sürdürülebilir değil
Zayıflama programlarında önerilen diyetlerin hiçbirinin sürdürülebilir özelliklerinin olmadığını ifade eden Prof. Dr. Mehmet Pala, söz konusu bu diyetlerde kısa süreliğine olumlu neticeler alındığını ama sonrasında yeniden kilo alımlarının yaşandığını aktardı. Diyetleri dışarıdan insanlara empoze edilen uygulamalar olarak yorumlayan Pala, “Oysa bir birey kilo vermek istiyorsa bunu yaşam tarzına da uyarlamalı. Aslına bakılırsa kilo vermek kalori sayımıyla ilgili bir durum. Normal bir insan günde 2 bin kalori alıyor. Zayıflamak için bunun en az 1500 kalorinin altına çekilmesi gerekiyor. Dolayısıyla alınan kalori harcanan kaloriden daha fazlaysa mutlaka kilo alınıyor. Kaloriyi azaltırken nelerin yenildiği büyük önem taşıyor. Çünkü  açlık hissinin kontrol edilmesi lazım. Bu yüzden tüketilen gıdalara bakılmalı. Buradan hareketle gıda sanayi açısından çok önemli fırsatlar bulunduğunu düşünüyorum. Gıda sanayi öyle ürünler geliştirmeli ki hem tokluk hissi vermeli ve hem de fazla kalori içermemeli. Bunun yapılabileceği kanaatini taşıyorum. Bunun için çok çalışmak gerekiyor” şeklinde açıklamalarında bulundu.