Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Kırmızı et sektörünün iki açmazı: Halkın alım gücünün azalması ve yüksek yem fiyatları

Türkiye’de kişi başı yıllık et tüketiminin 14-15 kilosunu kırmızı et oluşturuyor. Bu rakam gelişmiş birçok ülkenin oldukça altında kalıyor. Son dönemde yaşanan ekonomik gelişmelere bağlı olarak halkın alım gücünün azalması kırmızı et tüketimini etkileyen en önemli faktör olarak öne çıkıyor. Diğer yandan doviz kuruna bağlı olarak artan yem fiyatları sektörde belirsizliği artırırken, besicilerin alım gücünü azaltıyor.
 




Et görseliTürkiye’de 2019 yılı itibarıyla 1,2 milyon ton kırmızı et üretildi. Bunun 1,08 milyon tonunu sığır eti, 109 bin tonunu koyun eti, 17 bin tonunu ise keçi eti oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü - FAO verilerine göre, 2019 yılında dünyadaki toplam kırmızı et üretimi ise 85,5 milyon ton. Toplam kırmızı et üretimi yine aynı yıl Avrupa Birliği’nde 8,8 milyon ton, ülkemizde ise 1,2 milyon ton olarak gerçekleşmişti. Bu veriler değerlendirildiğinde, dünyadaki toplam -domuz hariç- kırmızı et üretiminin %1,4'ü Türkiye'de gerçekleşiyor. AB'deki üretimle kıyaslandığında ise Türkiye’nin üretimi, Birlik ülkelerinin üretiminin ,6’sı seviyesinde. Türkiye 2020 yılında 31 milyon 837 bin 448 dolar karşılığı 23 bin 270 ton kırmızı et ihraç ederken, 203 bin 176 dolar karşılığı 91 ton kırmızı et ithal etti. Ülkemizde canlı hayvan dış ticareti ise 33 milyon 449 bin 430 dolar karşılığı 157 bin baş ihracat, 424 milyon 745 bin 391 dolar karşılığı 473 bin baş ithalat oldu. 
 
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) sanayi veri tabanında 2020 yılı için sosis üretim miktarı 44 bin 926 ton, salam üretim miktarı 42 bin 88 ton, sucuk üretim miktarı 63 bin 593 ton ve pastırma üretimi 3 bin 886 ton olarak veriliyor. 2019 yılıyla kıyaslandığında toplam işlenmiş et üretim miktarının %33 oranında arttığı görülüyor. Sektör yetkilileri pandemi nedeniyle evde tüketim arttığından paketli ürünlere olan talebin yükseldiğini, bu nedenle 2020 yılı işlenmiş et ürünleri miktarının artırdığını belirtiyorlar. Satış değerleri incelendiğinde ise bir önceki yıla göre 2020 yılında %38 oranında artış söz konusu.
 
Türkiye’de kişi başına yılda 15 kilo kırmızı et tüketiliyor
Türkiye’de kişi başı yıllık et tüketiminin 6-8 kilosunu balık, 14-15 kilosunu kırmızı et, 21-22 kilosunu ise beyaz et oluşturuyor. Ülkemizde kırmızı et tüketimi gelişmiş ülkelerin ortalamasından daha düşük seviyede. Dünya rakamlarına bakıldığında, sığır eti tüketiminin 2020 yılında Fransa’da 22,2 kg/kişi-yıl, İngiltere’de 17,1 kg/kişi-yıl olduğu, Avrupa Birliği ortalamasının 14,8 kg/kişi-yıl olduğu görüluyor. ABD’de 37,3 kg, Kanada’da 27 kg, Avustralya’da 28,1 kg, Çin’de 7 kg olan sığır eti tüketimi, Brezilya ve Arjantin’de ise sırasıyla 36,6 kg ve 52,5 kg’lara çıkıyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ise kişi başı sığır eti tüketimi ortalama 7,4 kg civarında. Ancak bu ülkelerin çok büyük bölümünde domuz eti tüketildiğini ve hatta sığır eti tüketiminden daha yüksek olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Bunun yanı sıra gelişmiş ülkelerdeki et fiyatları, alım gücü ve tüketim alışkanlığı gibi faktörler de verileri etkiliyor. Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı İsa Coşkun, Türkiye’de kırmızı et tüketimini etkileyen en önemli faktörün halkın alım gücünde yaşadığı zorluklar olduğunu belirtirken, bunun yanı sıra ikame ürünlerin fiyatlarıyla tüketici zevk ve tercihlerindeki farklılıkların da kırmızı et tüketimini etkilediğine dikkat çekiyor.  
 
Ä°sa CoÅ�kunİsa Coşkun: "Sektör yüksek girdi maliyetleriyle boğuşuyor"
2020 yılının ilk çeyreğinden bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi, tedarik zincirinde, hammadde, ambalaj, enerji, lojistik gibi temel girdilerde hem tedarik hem de maliyetler açısından ciddi sıkıntılara yol açtı. Pandemi nedeniyle otel, lokanta ve kafeteryalar zaman zaman kapanınca, bu kanalda satışların ciddi oranda gerilediğini belirten İsa Coşkun, bu nedenle süreç içinde zaman zaman ciddi oranda stoklar oluştu. Haziran 2021’den beri bu satış kanallarının faaliyete geçmesi et sektöründe bir nebze rahatlamaya yol açtı ama şimdi de sektörümüz yüksek girdi maliyetleriyle boğuşuyor” dedi. Kırmızı et sektörünün temel girdilerinin başında yemde dışa bağımlılık önemli bir sorun. Özellikle döviz kurlarında yaşanan artış yem tedariğinde üreticiyi zorluyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İsa Coşkun, “İçinde bulunduğumuz sektörler aslında düzenli gelir yaratma potansiyeli yüksek sektörlerdir ancak dengesiz müdahaleler yapıyı bozmaktadır. Hammadde kaynaklı fiyat artışlarından dolayı her geçen gün besicilik ve süt hayvancılığı daha zor hale gelmektedir. Evet, son dönemde yaşanan döviz kuru artışları, üreticilerin yem maliyetlerinin yükselmesine sebep olmuştur ve beslenemeyen hayvanlar kesime gönderilmektedir” diye konuştu.
 
Üreticilerin haklı fiyat artışı talebi gerçekleşse dahi satın alma gücünün yetersizliği nedeniyle maliyet artışlarının piyasaya yansıtılmasında güçlükler bulunduğunu anlatan Coşkun şöyle devam etti: “Uluslararası para piyasalarındaki dalgalanma tüm dünyada ekonomik dengeleri sarsmıştır. Dolayısıyla bizim de bu etkinin dışında kalmamız söz konusu olamazdı. Tabii ki tüm yurt dışı kaynaklı temel girdiler dövize endeksli birim fiyatlara sahipler ve bunun sonuçları tüm sanayi ve ticaret kesimlerini belli oranlarda etkiliyor. Yem hammaddesinde yüzde 60 ve üzeri bir girdinin dövize endekslendiğini görüyoruz. Yemini kontrol edemediğiniz bir maliyette de geriye dönük etin, karkasın fiyatını konuşmak çok doğru değil. Köklü bir çözüme gidilmesi gerekiyor. Yem hammaddesinde dışarıya bağımlılığın minimize edilmesi ve bununla ilgili de bitkisel üretimin kendi tarım alanlarımızda planlanması gerekiyor.” 
 
Kırmızı et sektöründe öne çıkan sorunlar 
 
· Sürülerde gebelik oranı ve döl veriminin düşüklüğü
· Doğum sonrası buzağı ölümleri 
· Etçi ve kombine ırk hayvan sayısının azlığı 
· Hayvan hastalıkları ve yaşanan kayıplar, mücadeledeki yetersizlik
· Kayıt ve kontrol dışı üretim ve ticaret
· Yem üretimi, temini, maliyeti ve yemleme teknolojisi
· Arz/ talep dengesinin ve fiyat istikrarının sürdürülebilir bir şekilde sağlanması ihtiyacı
· Verimlilik ve kalitede artış ihtiyacı
 
SETBİR’den çözüm reçetesi
 
· Buzağı, döl ve süt kayıplarının önlenmesi için üreticilerin bilgili ve bilinçli olmalarını sağlayacak eğitimler verilmeli, aşılama programları uygulanmalıdır. 
· Meraların azalmasının önlenmesi ve ıslah edilmesi gerekmektedir. 
· Etçi ve kombine ırklar ile melezlemeler yapılması suretiyle karkas ağırlığımız arttırılmalı, karkastaki kemik oranı düşürülmelidir. 
· Bruselloz ve tüberküloz gibi sürü hastalıklarına son vermek üzere etkin bir stratejik plan yürürlüğe sokularak, 500’ün altında olan ‘’ari işletme’’ sayısı hızla arttırılmalıdır. 
· Koruyucu hekimlik ve biyogüvenlik ile ilgili önlemler alınarak salgın hastalıklarla etkin mücadele yapılmalıdır. 
· Getirilen kısıtlamalardan ve maliyetlerin yüksekliğinden dolayı besilik hayvan ithalatı azaldığı için besi materyali genel olarak yurt içinden karşılanmaktadır. Hayvan yetiştiriciliği yapılan bölgelerde, hayvanlarda üst solunum yolu hastalıklarının artması nedeniyle aşı programlarına önem verilmelidir. 
· Hayvancılıktaki önemi dolayısıyla kaliteli kaba yem üretimi desteklenmelidir. 
· Gelişen dijital teknolojilerin hayvancılık sektöründe kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.  
· Hayvancılığın önemli bir sorunu haline gelen çoban-bakıcı teminindeki zorluklar aşılmalı ve sosyal güvenlikleri teminat altına alınmalıdır. 
· Genetik iyileştirmelere etçi, sütçü ve kombine ırklar üzerinden d"estek verilmelidir. Koyun, keçi ırkları ve manda da genetik iyileştirmeler yönünden desteklenmelidir.
 
Å�emsi BayraktarŞemsi Bayraktar: "Yem fiyatlarındaki artış besicilerin alım gücünü azaltıyor"
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye’de dolar artışına bağlı olarak sürekli yükselen yem fiyatları yüzünden üreticinin ne üretimi planlayabildiğini, ne de geleceği görebildiğini söyledi.  Şu anki yapıyla damızlık süt hayvanlarının kesime gitmeye başladığını ve besi işletmelerinin de yarını göremedikleri bir ortamda ahırlarına hayvan koymakta tereddüt ettiklerini kaydeden Bayraktar, “Buna dur denilecek çözümler hayata geçirilmelidir. Aksi durumda bizleri sadece süt değil, kırmızı ette de kötü günler beklemektedir. Çünkü kırmızı etin üretildiği hayvanlar süt hayvanlarından elde edilen erkek ve damızlık olamayacak nitelikteki dişi hayvanlardan oluşmaktadır. Yakın zamanda Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak bütün üretici örgütleri bir araya gelerek açıklama yaptık, beklentilerimizi kamuoyu ve yetkililerle paylaştık. Açıklamamızdan sonra çiğ süt fiyatı brüt 4 lira 70 kuruş olarak açıklandı. Bu fiyat şimdilik damızlık hayvan kesimlerini durduracak yeterliliktedir. Ama yem fiyatları bu hızla artmaya devam edecek olursa, fiyatın yeniden revize edilmesi gerekecektir” dedi.
 
Yem fiyatlarındaki ciddi yükselişin besicilerin alım gücünü her geçen gün düşürdüğüne dikkat çeken Şemsi Bayraktar, “Besici bir kilo et sattığında 2016 yılında 28,2 kilo, 2017 yılında 26,1 kilo, 2018 yılında 21,6 kilo, 2019 yılında 19,1 kilo, 2020 yılında ise 19,3 kilo besi yemi alabiliyorken, 2021 yılı Kasım ayında ancak 14,6 kilo yem alabilmiştir. Alım gücü 2016 yılına göre yüzde 48,2 oranında azalmıştır. Sonuç olarak yem fiyatlarındaki kontrol edilemezlik sektörde belirsizliği artırmakta, üreticinin alım gücünü azaltmaktadır” ifadelerini kullandı. 
 
TZOB’un et sektörüne yönelik çözüm önerileri
 
· Hayvancılıkta gerek besilik hayvanda, gerek üretimi artırmayı amaçlayan damızlık hayvanda, gerek et piyasasını ithalatla terbiye etmek amacıyla getirilen kasaplık hayvan ve karkasta gerekse üretim amaçlı kullanılan yemde dışa bağımlılık vardır. Döviz kurundaki değişim ve belirsizlik sektör için bu açıdan önemlidir.
· Hem döviz bazlı dünya fiyatlarının artması hem de kurdaki yukarı yönlü hareketler iç piyasada maliyetleri ciddi anlamda etkilemekte, üretimde sürdürülebilirliği tehlikeye sokmaktadır.
· Son yaşananlar sektörde ithalata bağımlılıktan kurtulmaya yönelik bir eylem planının ortaya konulmasını elzem hale getirmiştir.
· Bugün ülkenin ne yüksek maliyetler gerekçesiyle damızlıklarını kesime gönderecek, ne de ucuza et piyasasını düzenleyecek imkânı yoktur. İç üretimin desteklenmesi, üretimin artırılması her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.
· Öncelikli olarak süt sektöründe sürdürülebilir bir fiyatın tesis edilmesine ihtiyaç vardır. Bu fiyat eskiden olduğu gibi üçer veya altışar aylık, maliyetleri de dikkate alınarak belirlenmelidir.
· Damızlık hayvanlardan mümkün olduğunca besilik hayvan elde edecek politikalar belirlenmeli, bu kapsamda buzağı kayıpları ulusal eylem planı, hayvan hastalıklarıyla mücadele eylem planı, bakım ve beslemeyi içeren eğitim eylem planı oluşturulmalı. Kurumsal görev tanımları ve bütçelendirilmeli bu kapsamda detaylandırılmalıdır.
· Hayvansal ürünlerde üreticiden tüketiciye kadar ki süreçte bütün aktörlerin kar marjları belirlenmeli, nihai tüketici fiyatından tüm aktörlerin sürdürülebilir gelir elde edebilmesi sağlanmalıdır.
· Soya başta olmak üzere yem hammaddelerinde dışa bağımlılıktan kurtulmaya yönelik üretim eylem planları belirlenmeli, bu kapsamda iş planı yapılmalı, sözleşmeli üretim kapsamında bu ürünlerin alım garantili satışları düzenlenmeli, destekler bu üretim sistemine monte edilmelidir.
· Yem sanayi piyasası kontrol edilmeli, kalite ve fiyat yönünden veriler toparlanmalı, piyasaya gerektiğinde müdahale edecek mekanizmalar hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda Tarım ve Kredi Kooperatifleri ve Üretici örgütleri üreticilere uygun fiyattan yem teminin de etkin rol almalıdır.
· Yem sektörüne giren, üreticilere zorla kendi yemlerini satmaya çalışan süt sanayicilerine dur denilmeli, bu konuda üreticiyi koruyucu radikal adımlar atılmalıdır.
· Kaba yem piyasası için fiyat/kalite ilişkisini düzenleyecek bir piyasa oluşturulmalı, destekler tüm üreticileri kapsayacak şekilde tabana yayılmalı, alternatif kaba yem kaynaklarının üretimi teşvik edilmelidir.
· Hayvancılık destekleri günün şartlarına göre yeniden belirlenmeli. işletme düzeyinde elde edilecek kayıtlarla desteklerin ölçek bazlı etki analizi yapılmalı, destekler tüm üreticileri kapsamalı, desteklerin zamanında ödenmesi sağlanmalıdır.
· Mera tespit, tahdit ve tahsis çalışmaları bir an önce sonlandırılmalı, mera alanlarının amaç dışı kullanımı engellenmeli, ıslah edilen meralar korunmalı ve geliştirilmelidir. Mera Birlikleri bu kapsamda yeniden düzenlenmeli ve etkin hale getirilmelidir.
· Hayvansal istatistikler yeniden ele alınmalı, güvenilir ve güncel veriler elde etmeye yönelik kurumsal görevlendirmeler yapılmalı, planlama ve stratejiler bu veriler üzerinden yapılmalıdır.
· Tarımda yaş ortalaması 55-60 civarındadır.  Gençler artık hayvancılık yapmak istemiyorlar, onları köylerde tutamıyoruz, buralarda gelecek görmedikleri için şehirlerde asgari ücrete çalışmaya gidiyorlar. Eğer buraları onlara cazip hale getiremez, tarım ve hayvancılıkta gelecek olduğunu gösteremezsek, yakın gelecekte bu sektörde çalışacak adam bulamayacağız. Acil olarak bu ciddi soruna odaklanılmalıdır.