Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Et sektörü geçmişin faturasını bugün ödüyor

Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ, “Tarım ve hayvancılık öyle bir alandır ki bugün yaptığınız doğru ya da hatalı bir hareket ancak,  iki - üç yıl sonra karşınıza çıkar. 2007-2008 yıllarında özellikle sütün düşük fiyattan satılması ve yem maliyetlerinin artması nedeniyle kesilen sığırların faturasını bugün hala ödüyoruz. Bu nedenle yem fiyatlarındaki artış konusunda çok daha dikkatli olmalıyız” diye konuştu.




fazlı yalçındaÄ�Ülkemizde et sektörünün ve üreticinin son yıllardaki durumunu değerlendirmenizi istesek. Öne çıkan başlıca konular neler olur?         
Ülkemizde hayvan üreticiliği kendine has yöntemler ve kısıtlı imkanlar eşliğinde yapılıyor. Hayvancılıkta iddialı Arjantin, Brezilya, Avustralya, ABD gibi ülkelerde ise  meraya dayalı yapılıyor ve bu husus maliyetlerde çok önemli avantaj sağlıyor.  AB ülkelerinin çoğunda fenni yem denilen sanayi yemi ya hiç kullanılmıyor ya da çok az kullanılıyor.  Katıldığımız toplantılarda izlediğimiz her sunumda hayvan beslemenin meraya dayalı olduğunu görüyoruz.  Bu durum mera eşittir rantabl işletme gerçeğini ortaya çıkarıyor. Meraların yanında yem bitkisi ekimi ve silaj da verimlilikte önemli rol oynuyor. Ülkemizde ise satın aldığımız hayvanı belirli bir büyüklükteki arazide açık ya da kapalı sistemde beslemeye başlıyoruz. Yemi de dışarıdan oldukça yüksek bir maliyete satın alıyoruz. Yani daha hayvancılığa başlangıç noktamızda sıkıntı söz konusu.

Ülkemizdeki mevcut et tüketimi rakamlarını inceleyecek olursak, neler söylersiniz?
Et ihtiyacımızın yüzde 70-80’nini büyük baş hayvandan,  yüzde 20’lik bir kısmını da küçükbaştan sağlıyoruz. Oysa geçmiş yıllarda tam tersiydi. İhtiyacımızın yüzde 80’ni küçükbaştan sağlanıyordu. Kasaplığa ilk başladığım yıllarda neredeyse küçükbaş hayvandan başka bir şey tüketilmezdi. Beslenme alışkanlıklarımız değişti. Avrupalı ise ihtiyacının yarısını domuzdan karşılıyorsa diğer yarısını büyükbaş hayvandan karşılıyor. Önümüzdeki 10 yılın sonunda ülkemizde kırmızı et üretimini 2 milyon tonun üzerine çıkarmak zorunda olduğumuzu ve bu miktarın % 30’unun da küçükbaş hayvandan sağlanması gerektiğine inanıyorum. Sektörün bugün içinde bulunduğu durumu günümüze bağlamayı doğru bulmuyorum. Bazı sorunların yıllar öncesine dayandığını kabul etmeliyiz.

Ülkemizdeki et tüketimi sizce yeterli seviyede mi?
Maalesef hala tahıl tüketen bir toplumuz. Ülkemizde etin fiyatlarını konuşmaktan ziyade, insanların satın alma gücünü konuşmak daha doğru olur, diye düşünüyorum. Ülkemizdeki et fiyatları öyle zaman zaman dile getirildiği gibi çok yüksek değil. Hatta birçok AB ülkesiyle kıyasladığımızda ülkemizde çok daha ucuza et satıldığını söyleyebiliriz. Ama ülkemizde paranın satınalma gücü ve insanların gelir düzeyi ortada. Ülkemizdeki kırmızı et tüketimi ile AB deki tüketim karşılaştırıldığında önemli farklılık dikkati çekiyor. Şöyle ki; AB de kırmızı et ihtiyacının % 50 si büyükbaş hayvandan % 50 si de domuzdan karşılıyor. İnançlarımıza bağlı olarak domuz eti tüketemeyeceğimize göre, ülkemizde domuzun yerine konulacak yegane alternatif küçükbaş hayvan. 2009 yılında yaptığımız bir araştırmada ülkemizdeki küçükbaş hayvan sayısının 10 milyon civarına gerilediğini görünce, bunun ileride büyük problemler yaratacağını ilgililere kapsamlı bir raporla aktardık. Küçükbaş hayvan sayısındaki dramatik azalış büyükbaş hayvan fiyatlarının artmasını tetikledi ve yetersiz üretim gerçeği ile ülkemiz yüz yüze kaldı. Sonuçta yıllar sonra et ve kesimlik-besilik hayvan ithalatı gündeme geldi.
Türkiye, hayvansal protein tüketiminde dünya ortalamasının altında, bitkisel protein tüketiminde dünya ortalamasının üzerinde. Avrupa Birliği'ne (AB) üye ülkelerde kişi başına hayvansal protein tüketimi dünya ortalamasının iki katı. Eğer tespitleri doğru yapmazsak, tedaviyi de yanlış yaparız. Bu çerçevede et ve süt tüketimini artırmak için çalışmalar yapılırken üretimin nasıl sağlanacağının da çok iyi hesaplanması gerekiyor.
Türkiye’nin yaklaşık 1,5 milyon ton kırmızı et ihtiyacı olduğu biliniyor. Bunun şu an için iç piyasadan karşılanması mümkün görünmüyor. Kırmızı et üretiminin ¾ ü sığır eti. Bu oranın aynı kaldığı var sayılırsa günümüzde 1,2 milyon ton/yıl sığır eti üretilmesi gerekiyor. Bu miktarda sığır kesiminin sağlanabilmesi için sığır varlığının artırılması gerekiyor. Türkiye’ye yakın nüfus ve coğrafyaya sahip Fransa’da yaklaşık 19 milyon sığır mevcut olması yetkililerce dikkate alınmalı.  
Peki ithal etin önüne geçmek mümkün mü?
Et ithalatı yok denecek kadar azaldı.  2011’in başlarındaki o yoğun ithalat günümüzde yok.  İthalatında gümrük anlaşması çerçevesinde tamamen durdurulması mümkün değil. Ancak, devlet gümrük vergisini indirip yükseltirken belirli esaslar dahilinde hareket etmeli. Altını çizerek söylüyorum, sırf bir takım insanlara fırsat yaratılmamalı.
Tarım ve hayvancılık öyle bir alandır ki bugün yaptığınız doğru ya da hatalı bir hareket ancak,  iki -üç sene sonra karşınıza çıkar. Ülkemizde et ithalatında izlenen politikayı irdeleyecek olursak; 2007-2008 senesinde yaşanan kuraklık ardından tarımsal üretimde bir azalma söz konusu oldu. Yem fiyatları arttı, süt para etmedi. Bütün hayvanlar kesime gitti. Bir süre insanlar aynı düzeyde et aldılar. Fiyatı artmadı. Ülkede enflasyon yüzde 40 ette enflasyon sıfırdı. Ülkemizde bir yılı  aşkın süre et alışverişi bu rakamlar üzerinden gelişti. Ancak 2009 yılının Kurban Bayramı’ndan sonra bunun çok acı bir şekilde bedelini ödedik. Olay ithalat noktasına kadar geldi. Bu nedenle okul sütünü özellikle çok önemsiyorum. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi ürettiğimiz sütü tüketemiyor olmamız. Sütün bol üretildiği dönem bahar aylarıdır. Hayvanın yavruladığı aylar süt verimi artar. Bu dönemde ülkemizde süt fiyatları aşağı iniyor. Sonbahara doğru hayvanın süt verimi azalıyor. Yeniden yavrulama dönemine yaklaşılıyor. Süt fiyatları bu sefer de yükseliyor. Tahterevalli gibi ilkbahar da bir tarafa zarar veriyorsa, sonbaharda diğer tarafa zarar veriyor. Bunu dengelemek lazım. Süt Konseyi bunun için kuruldu.

Et sektörünün ancak süt sektörüyle birlikte büyüyeceğini söylüyorsunuz. Sütün tüketimi nasıl artırılabilir?
Öncelikle insanların süt içme alışkanlığı kazanması lazım. Tükettiğimiz Cola’nın yarısı kadar süt içsek, hayvancılık diye et diye bir sorunumuz olmaz. Bizim hayvancılıkta iki problemimiz var biri yem diğeri beslenecek materyal. Bunun en azından bir tanesini çözmek durumundayız.

Besicilikte doğru cins tercihi yapmalıyız. Bugün ülkemizde yaklaşık 12.000.000 büyükbaş, 20.000.000 civarında küçükbaş hayvan bulunuyor. Büyükbaş hayvan varlığımızın yaklaşık 4.500,000 adedi ağırlıklı olarak holstein cinsi ve melezi. Bu kapsamda ülkemizde sığır eti üretimindeki çarpık yapılanmanın bir diğer yönü de süt ineğinin erkek yavrularıyla besicilik yapılması. Ülkemizin damızlık hayvan varlığı holstein yerine simental gibi kombine ırklardan oluşsaydı, mevcut hayvan sayımızla bile günümüz şartlarında 150.000 ton daha fazla et üretebilirdi.

Sektörün rekabet gücünü nasıl artırırız?
Önümüzdeki 10 yılın sonunda ülkemizde kırmızı et üretimini 2 milyon tonun üzerine çıkarmak zorunda olduğumuzu ve bu miktarın % 30 unun da küçükbaş hayvandan sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Sektörün bugün içinde bulunduğu durumu günümüze ve yakın geçmişe bağlamayı doğru bulmuyoruz. Bazı sorunların yıllar öncesine dayandığını kabul etmeliyiz.
Hayvancılığı gelişmiş ülkelerin hayvanın altına serdiği, hiçbir besleyici değeri olmayan samanı ülkemizde kaba yem olarak kullanmamız sektördeki sorunlardan yalnızca biri. Yem ve samanın fiyatındaki değişiklik besi piyasasını doğrudan etkiliyor. Bundan dört yıl önce kuraklık ve süt krizi nedeniyle hayvancılık büyük bir yıkıma uğramıştı. Gelinen noktada başta saman olmak üzere ciddi bir yem krizi yaşanıyor. Son dönemde mezbahalarda besi süresini tamamlamamış sığırların kesildiğini gözlemliyoruz. Benzeri şekilde son bir iki yıldır rastlanmayan dişi kuzu kesimi de görülüyor. Bu nedenle damızlık ve besi hayvancılığının zora girmesi ve tamamen dışa bağımlı olunması tehlikesi bulunuyor. Bizim diğer bir sıkıntımız da ürettiğimiz sütü tüketememe ve tükettiğimiz eti üretememe gerçeği.

Piyasaya hangi durumlarda müdahale edilebilir?
Piyasanın kendi kendini tedavi etme yeteneği var.  Koyun sayısı azalanıca,  kuzu eti fiyatları yükseldi. Geçtiğimiz yıl kimse elindeki dişi kuzu yavruyu kesmedi. Damızlığa ayırdı. Fiyatların artması piyasaya olumlu olarak yansıdı. 10 milyonun altına inen koyun sayısı bugün 20 milyonlu rakamlara ulaştı.  Bakanımız Mehdi Eker ile konuşmamızda; sektör olarak hedefimiz 20223 yılında ülkemizin et tüketimi 2 milyon ton civarında olacak, demiştim. Türkiye bunun en az yüzde 30’nu küçük baş hayvandan sağlamak zorunda. Çünkü ülkemiz küçükbaş hayvancılığa daha uygun bir ülke.

Destekler ve ithal yem ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Yem ithalatı kararını destekliyoruz. Bakanlık yem ithal etmeye yeşil ışık yakmasaydı fiyatlar daha da yükselecek, besici elindeki malını kesime gönderecekti. Bunun sonucu olarak canlı hayvan sayısı hızla düşecek, besiciler yeni besi yapmaktan vazgeçecekti.

Son olarak büyümek için sektörün acil adımları neler olmalı?
Ülkemizdeki koyun sayısını 60 milyona çıkarmak zorundayız. Ancak böylelikle 600 bin ton civarında küçükbaş hayvan etine kavuşabiliriz. Bu bizim sigortamız olacak. Büyükbaş hayvan üretiminde de sayısal artımdan ziyade kombine ırkların Türkiye’de yerleştirilmesi önemli. Sayıda biraz artırılabilir, ama kombine ırklar kesin yerleştirilmeli.

Eklemek istedikleriniz var mı?
Kurbanlık ithalatına gerek yok. Geçtiğimiz ve bundan önceki Kurban Bayramı’nda Trakya’nın ihtiyacını karşılamak için EBK marifetiyle bölgeye kurbanlık ithalatı yapıldı. Bu sene bölgedeki kurban miktarı yeterli. En başta ithal hayvan üreticide de huzursuzluk yaratıyor. Geçen yıl 20 bin tane kurbanlık getirdiler, ancak dörtte birini satabildiler. Durup dururken dini inançlarımız EBK’nın kar hanesini artırmakta kullanılıyor.

SEKTÖRÜ DÜZE ÇIKARACAK BAŞLICA ÖNERİLER
•    Küçükbaş hayvan sayısı kısa sürede 60 milyon adedin üzerine çıkarılmalı.
•    Yüksek verimli ve büyük ölçekli sütçü sığır yetiştiriciliği yanında farklı verim kabiliyetine sahip sığır yetiştiriciliği benimsenmeli ve sığır varlığı artırılmalı.  
•    Günümüzde şekillenen 1 kg süt = 1kg yem dengesi,  1’ e 1,5 oranına yükseltilmeli. Okul sütü uygulaması sürdürülmeli.
•    Büyükbaş hayvancılıkta kombine ırklara belirli bölgelerde ağırlık verilmeli.
•    Yem bitkisi üretimi cazip hale getirilmeli, olabildiğince desteklenmeli.
•    Hayvan başına verilen destek kesintisiz olarak sürdürülmeli.
•    Süt inekçiliği ve besicilikte en önemli girdilerden biri olan yem maliyetleri dikkatle izlenmeli ve gerektiği durumlarda müdahale edilmeli.
•    Kurban bayramında sütçü ve etçi damızlık nitelikli dişi sığır kesiminin engellenmesi için bilinçlendirme çalışması kesintisiz sürdürülmeli.