Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Ekonomide yeni bir bakış açısına ihtiyacımız var

Türkiye’nin büyük bir potansiyele sahip bir ülke olduğuna dikkat çeken Dünya Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt, bunun katma değere dönüştürülebilmesi için ekonomi ve sanayide köklü yapısal değişikler yapılması gerektiğini belirtiyor. 
 




Rüştü BozkurtTürkiye ekonomisi nereye gidiyor? 
İnsanlar belki benim polyannacılık yaptığımı düşünebilirler ancak, Türkiye ekonomisi geriye gitmez. Bunun nedenlerinden bir tanesi ekonomimizin yılda ortalama %5,2’lik büyüme gösteriyor olması. Cumhuriyet döneminden günümüze ister iyi yönetilsin ister kötü yönetilsin Türkiye yıllık büyüme ortalaması %5,2 olmuş. Bu da ekonomimizin nasıl bir potansiyele ve dinamiğe sahip olduğunu gösteriyor. Bugünkü konjektörel gelişmelere bakarak ülkemizin geleceğine ilişkin çok karamsar tablolar çizmenin anlamı yoktur. İkinci husus İlber Ortaylı Hoca’nın dediği gibi bu coğrafyada 1,5 ülkenin bulunmasıdır. Bunlardan biri Türkiye, yarımı ise İran’dır. Ordu geleneğinin olması ve bürokrasi geleneğimiz ülkemizi güçlü kılıyor. Bunu militarist bir anlayışla söylemiyorum ama toplumları farkı yapan kurumlarıdır. 15 Temmuz darbe girişimi her ne kadar illegal unsurların ordumuz içine sızdığını gösteriyor olsa da halkımız yine de askerimizin arkasındadır. İran ise kültürel birikimiyle ön plana çıkan bir ülkedir. Son 70 yılda geleneksel üretimlerde üretim yapmayı ve satmayı öğrenmesi ülkemizin önemli bir özelliğidir. Üretme birikimimiz sayesinde ileri teknolojilere geçiş yapabiliriz. Girişimci ve girişken insan potansiyelimiz, genç ve nispeten eğitimli nüfusumuz da ülkemizin sahip olduğu önemli avantajlarıdır. 
 
Ülkemizin geleceğinden umutlu olmamın bir başka sebebi de kentleşme sürecimizi tamamlamış olmamızdır. Artık nüfusun yaklaşık %85’i şehirlerde yaşamaktadır. Kasabalardan kentlere doğru bir nitelik gelişmesi yaşanacak ve orta kesim büyüyecektir. Bu durum da tüketim ve talep artışını büyütecektir. Ülkemizin bulunduğu coğrafi konum da önemli bir potansiyel barındırmaktadır. Günümüzde dünya küresel ağ sistemlerine dayanan yeni küresel sanayide ürün bazlı satışlardan platform bazlı satışlara geçiyor. Özellikle endüstri 4.0 bağlamında gelişmiş ülkelerin başka ülkelere göç eden tesisleri, iş gücü bağımlılıklarını yeni bağlantılı ürünler ve sanayi 4.0’daki gelişmeler nedeniyle geri dönüyor. Bu da farkına vardığımız ve refleks geliştireceğimiz önemli bir gelişme. İletişim eksikliği, öngörme ve disiplin altına alma noktasında Türkiye’de birtakım eksiklikler var. Ancak bu hususlarda farkındalığın oluşmaya başladığını gözlemliyorum. Bu da kayda değer bir gelişmedir. Son olarak da dünyanın bütün küresel ve yerel güçlerinin ilgi odağı olan Ortadoğu coğrafyasında Türkiye 1000 yıldır varlığını sürdürmeyi sağlayacak refleksleri geliştiren bir ülkedir. Belirttiğim bu özellikler sebebiyle geleceğe umutlu bakmamız gerektiğine inanıyorum.
 
İLERİ TEKNOLOJİLERE YATIRIM YAPMALIYIZ
Ekonomimizin bugünkü durumunu nasıl görüyorsunuz?
Ülkemizde sanayi sektörü faaliyetlerini genellikle düşük ve orta seviyeli teknolojilerle sürdürüyor. Bununla bir yere gitmemiz mümkün değil. Hızla ileri teknolojilere geçişi sağlayacak yatırımların yapılması gerekiyor. Bunu yaparken işletmelerimizi rekabet edebilir ölçeklere ve yönetim anlayışlarına da taşımamız önem teşkil ediyor. Yani yapısal köklü değişiklikler gerçekleştirmemiz şarttır. Örneğin, ülkemizde 11 bin makine üreticisi 15 milyar dolarlık ihracat yaparken, Almanya 6 bin işletmeyle 350 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiriyor. Böyle bir yapı içinde rekabet etmek mümkün değildir. Benzeri örnekleri çoğaltabiliriz. Bunun dışında endüstri 4.0 dediğimiz internet ve bulut bilişimindeki gelişmeler sayesinde bağlantı imkanlarının artmasıyla dünya yeni bir üretkenlik ve verim düzeyine doğru gidiyor. Elektronik makineler, yapay zeka ve otomasyon üretimdeki işlem yapma ve dönüştürme bileşenlerini dönüştürüyor. Buna da uyum sağlamalıyız. Dövizin düşmesi/yükselmesi, faizlerdeki oynamalar konjektürel gelişmelerdir. Asıl ülke olarak az önce bahsettiğimiz yapısal dönüşümlerle ilgilenmemiz gerekiyor. Bu konularda adım atabilirsek geleceğe daha güvenli bakabiliriz. Ayrıca rekabet edebilir alanları keşfeden, bunları iyi tanımlayan ve gerekli olan ilişkileri etkin olarak kuran bir strateji geliştirmemiz gerektiğini savunuyorum. Türkiye’de insanlar kendi geleceğini güven altına alacak konuları konuşmak yerine günlük gelişmelerle ilgileniyor. Herkes metodu belli olmayan birtakım rakamları alt alta sıralayarak ekonomi konuştuğunu zannediyor. Asıl tehlikeli olan şey de bu. Bu yüzden sık sık krizlerle uğraşıyoruz. Bundan da bakış açımızı bir an önce değiştirerek çıkabiliriz. Bir bilinç kırılmasına ihtiyacımız var. Çünkü eksik ve yanlış bilgilerle doğru davranışlar geliştiremezsiniz.
 
İHRACATTA KAZAN-KAZAN FORMÜLÜ 
Türkiye yakın dönemde çevresindeki ülkelerle ilişkilerini geliştirme yolunda bazı adımlar attı. Bunun ekonomiye yansımaları sizce nasıl olabilir?
Yakından uzağa kuralı, içinde bulunduğumuz küreselleşme çağında da geçerliliğini koruyor. Bir ülke yakınındaki ülkelerle gerçekleştirdiği ihracatı ne kadar artırırsa, gelişmesi ve büyümesi de o derece hızlanır. Bu sebeple Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle ilişkilerini geliştirmesi çok önemlidir. 2023 hedeflerinin gerçekleştirilmesi noktasında çevre ülkelere yapacağımız ihracatın %20’ler seviyesine erişmesi gerekiyor. Hem bizim hem de komşularımızın menfaatlerini gözeten bir dış politikanın izlenmesinde yarar vardır. Rusya ve İsrail ile ilişkilerin iyileştirilmesi yolunda başlayan süreçler bunun en güzel örnekleri. Eğer bir amacımız varsa küçük sayılabilecek sorunları göz ardı edebilecek siyasi ve yönetim olgunluğuna gelebilmeliyiz. 
 
Geçtiğimiz aylarda kaleme aldığınız bir makalenizde Türkiye’nin temel meselelerinden birinin tasarruf açığı olduğunu gündeme getirmiştiniz. Bunu bir açabilir misiniz?
Toplumlar günümüzde çeşitli iletişim araçlarıyla dünyaya rahatlıkla açılabiliyorlar. Bizim gibi Avrupa’nın yakınında ancak Çin ve Japonya gibi bazı önemli süreçlerden geçmeyen ülkelerde tüketim eğilimi hızla yükseliyor. Sadece insanların tüketim eğilimiyle tasarruf sağlayamazsınız, ülkedeki çeşitli mekanizmaların da etkin rol oynaması önemlidir. Tasarruf; faiz oranlarından bireysel emekliliğe, lüks marka tüketiminden yerli markaların tercih edilmesine kadar bir dizi algının yönetilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Oysa biz faiz ya da bireysel emeklilik gibi kavramlar üzerinden tasarrufu tartışıyoruz. Bu tarz nokta bakışlarla tasarrufu artırmamız mümkün değildir. Halbuki Güney Kore’deki gibi %25 oranında tasarruf seviyesine erişebilmemiz için ülkemizde köklü yapısal değişiklikler gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Tasarrufu artırma toplumun bütünüyle, örgütlenme biçimiyle ilgili bir durumdur. Yoksa sadece Maliye Bakanlığı’nın ya da Merkez Bankası’nın çabalarıyla tasarruf artıramayız.
 
ÖNEMLİ OLAN BÜYÜMENİN NİTELİĞİ 
Yılsonuna ilişkin ekonomik büyümeyle ilgili öngörüleriniz neler? 
Büyüme önemli değildir, büyümenin niteliği önemlidir. Örneğin, Türkiye bu yılı %5 büyümeyle tamamlasın. Bu büyümenin %4’lük kısmı tüketim harcamalarından, inşaat ve hizmet sektörlerinden sağlanıyorsa ve yatırımlardan büyümüyorsa bu büyümenin biraz da şişme anlamına geldiğini görmemiz gerekiyor. Yani önemli olan büyümenin bileşenlerinin neler olduğudur. Büyüme rakamlarına sonuç olarak odaklanmak yerine, sürecin nasıl geliştiğine bakmalıyız. Belki de en önemli sorunlarımızdan biri de devamlı olayların sonuçlarıyla ilgileniyor olmamız. Büyümeyi isim de vereyim Ege Cansen’in yaptığı gibi detay analizleriyle tartışmamız gerekiyor. Büyümenin sağlıklı kaynaklardan ve uzun vadeli niteliksel yerlerden gelmesi önem taşıyor. Bileşenler derken de yeraltı ve yer üstü kaynakları, liman ve havaalanları gibi fiziki altyapıların kullanılması ve veriminin artırılması, teknolojik düzeyin gelişmesi, insan kaynağının kullanılması ve verimlilik seviyesini kastediyorum. Büyümeye söz konusu bu kaynakların verimlilikleri açısından değerlendirdiğimizde doğru sonuçları belirleyebiliriz.
 
Gıda ve lojistik sektörlerinin bugünkü durumlarını değerlendirebilir misiniz? 
Sadece gıda ve lojistikle sınırlamak istemiyorum bütün sektörler için söylüyorum; Zihniyetimizi toplumun ürettiği hazır pastadan pay alma noktasından pastayı daha da büyüterek pay alma noktasına taşımalıyız. Hiçbir devletin kaynakları sonsuz olmadığından hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun verilen teşviklerin açık platformlarda denetlenmesi ve kontrol edilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra işadamları dünyada olup bitenleri yakından takip etmeli, kendini bilmeli ve geleceğe yönelik stratejik planlar oluşturmalılar. Aksi taktirde başarılı olmaları mümkün değildir. Örneğin gıda sanayinde hammaddede dışa bağımlı olmayan bir sektör gösteremezsiniz. Soya fasulyesini ve yağlı tohumları ithal ediyoruz. Gıda üretiminde verim düşüklüğünü ve arz eksikliğinin altında yatan arazi mülkiyeti, işletme ölçekleri gibi konular birinci planda tartışılmayıp her şey devletten bekleniyor. Yapıyı tartışmıyoruz. Yapıyı değiştirmeden bağımlılığı değiştiremeyiz. Herkesin amacı pastadan pay alabilmek, oysa payı büyütebilecek yapılara bakmamız gerekiyor. Türkiye’nin yapısını tarımda, gıda üretiminde, hayvancılıkta, makine üretimde, lojistikte değiştirmeliyiz. Türkiye’yi kurtaracağı iddia edilen Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Projesi’nde (BALO) ne oldu? Neden gazetelerde Çandarlı Limanı, Mersin Limanı, Filyos Limanı ve Karasu Limanı’na dair derinlemesine bir tartışma yapılmıyor. Bunlar istihdam yaratacak, ülkenin gelişimine katkı sağlayacak konulardır. Türkiye’de maalesef tartışması, konuşması gereken konuları değil de sürekli ezberleri tartışıyor.