Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Gıda sektörünün iki açmazı: Eğitim & İstihdam

Dinamik yapısı, güçlü AR-GE’si, ekonomiye ve işgücüne sağladığı katma değeriyle Türkiye’nin en büyük ikinci sektörü olan gıda sanayinde istihdam ve eğitime dair tartışmalar uzun bir süredir devam ediyor. Artı Eğitim Dergisi olarak bu önemli konularla ilgili bugünkü durumu ortaya çıkararak, sektör bileşenlerinin öneri ve görüşlerini yansıtmaya çalıştık.    
 




Gıda sanayi istihdamıDünya nüfusunun yüzde 30’luk bir artışla 2050 yılında 9.5 - 10 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) hesaplamalarına göre, 2050 yıllarında insanların beslenmelerini sağlayabilmek için bugün üretilenden yüzde 60 kadar daha fazla gıdaya ihtiyaç olacak. Bugün yaşamaya başladığımız küresel ısınma ve neden olduğu iklim değişikliğinin gelecekteki büyüklüğünün tam kestirilemeyen sonuçlarının buna ne ölçüde müsade edeceği ise pek bilinmiyor. Anlaşılan o ki; gıda, su, hava ve enerji talepleri stratejik olma özelliğini koruyacak. 
 
Günümüz gerçeği ekonomik gelişmişlik, tarımsal işgücünün sanayi ve hizmet sektörlerine transferini zorunlu kılarken, bunun sonucunda da kentleşme ağırlık kazanıyor. Kırsaldan kente yerleşen insanların gıda talebi nitelik ve nicelik olarak farklılık gösteriyor. Halen Türkiye nüfusunun beşte biri kırsalda yaşamakla birlikte, ekonomik gelişmişliğin üst seviyelerde olduğu yakın ülkelerden Almanya’da bu oran yüzde 2.3, Fransa’da yüzde 2.6 ve İtalya’da yüzde 3.8’lerde seyrediyor. Ülkemiz  bugün 80 milyon nüfusu, 40 milyon turist ve 4 milyon civarındaki mülteci sayısı ile 125 milyon kişinin gıda ihtiyacını sağlayan, 188 ülkeye 1663 çeşit ürün ihraç eden bir gıda sektörüne sahip. Bu büyüklüğün yarıya yakını gıda sanayi tarafından karşılanıyor. 
 
Gıda sektörünün cirosal büyüklüğü: 164 milyar dolar
Şu anda Avrupa Birliği’nde gıda ve içecek sektörü GSYH’nın yüzde 13’ünü oluşturan en büyük sektör konumunda. Türkiye’de ambalajlı gıda sektörünün GSYH’ya 371 milyar TL’lik katkısı var. Sektörde yaklaşık 42 bin 560 bin işletme faaliyet gösteriyor. Bunların yüzde 98’i KOBİ, yüzde 2’si büyük işletmeler. Türkiye’de gıda sektörünün büyüklüğü 164 milyar dolar. Gıda sanayi 83 milyar dolar ciro ile sektörde yer alıyor. Ağırlıkla iç pazara dönük üretim yapan sektör, 10,2 milyar dolarlık ihracata karşılık 5,1 milyar dolarlık ithalat gerçekleştiriyor. Bu özelliğiyle dış ticaret açığı vermeyen birkaç sektörden biri. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkan Vekili ve Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Başkanı Rint Akyüz, halen Türkiye’nin ikinci büyük sektörü olan gıda sektörünün önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye’nin en büyük sektörü olmak yolunda hızla ilerlediğini belirtiyor. 
 
560 bin kişinin ekmek kapısı   
Gıda sanayi istihdam dostu olup bugün itibariyle en yüksek istihdamı oluşturan iki sektörden birisi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Ocak 2017 verilerine göre, sektörde 558 bin 552 kişi çalışıyor. Mevsimsellik gösteren kapasite kullanım artışıyla bu sayının 980 bin civarına ulaştığı belirtiliyor. Gıda sanayinin kullandığı hammaddelerin tarım sektöründen karşılandığı da dikkate alındığında harekete geçirdiği istihdam olanağının bu sayısının iki - üç katına ulaştığını gözardı etmeyelim. Türkiye’de süt ve süt ürünleri sektörü, tarımın en önemli alt segmentlerinden biri olup, ekonomik büyüklük olarak tarımın içinde civarında paya sahip. Süt ve süt ürünleri sektöründe faaliyet gösteren yaklaşık 2 bin adet işletme bulunuyor. 40 bin çalışanı olan sektörün cirosu 15 milyar TL. Et ve et ürünleri sektörü de küresel tarım ve gıda içinde en hızlı gelişen alt sektörlerden birisi olarak kabul ediliyor. Kırmızı et sektörü ülkemiz gıda sanayi içinde paya sahip. TÜİK verilerine göre, yaklaşık 8 bin çalışanın emek verdiği işlenmiş et sektöründeki 238 işletmenin yıllık cirosu 3,9 milyar TL civarında. 
 
Artı Eğitim Dergisi olarak böylesine önemli ve stratejik bir sektörde eğitim ve istihdam konularındaki son durumu, yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini mercek altına almak istedik. Bu çerçevede sektörün pek çok paydaşının görüşlerini ve değerlendirmelerini aldık. Sektörün önemli isimleri şu değerlendirmelerde bulundular:  
 
6 bin 728 kontrol görevlisiyle hizmet veriyoruz 
Gıda ve Kontrol Genel Yardımcısı V. Neslihan Alper
Türkiye genelinde faaliyet gösteren gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemeleri üreten, satan ve toplu tüketime sunan gıda işletmelerinin resmi kontrolleri 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu" ve bu Kanun kapsamında yayımlanan mevzuat hükümleri çerçevesinde merkezde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesindeki Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, 81 gıda, tarım ve hayvancılık il müdürlüğü ve yetkilendirilmiş ilçe tarım müdürlüklerinde görevli gıda kontrol görevlileriyle birlikte Bakanlık tarafından yürütülüyor. Gıda güvenilirliğinin önemli bir bölümünü oluşturan gıda hijyeninin teminine yönelik yürütülen denetim ve kontroller; ithalat ve ihracatta yapılan kontroller dâhil olmak üzere birincil üretim aşamasından tüketiciye kadar olan tüm aşamalarda; işletmelerin onay/kayıtları ile şüphe, şikâyet, izleme, izlenebilirlik, gözetim ve denetim gibi farklı hizmet ve tekniklerin tümünü içeriyor. Kontrol görevlisi, 5996 sayılı Kanun’da “Bakanlık tarafından resmî kontrol yetkisi verilen kişi” olarak tanımlanıyor. 5996 sayılı Kanun gereği gıda alanında resmi kontrollerin Ek-2 sayılı listede yer alan meslek mensupları tarafından (Veteriner Hekim, Ziraat Mühendisi, Su Ürünleri Mühendisi, Balıkçılık Teknolojileri Mühendisi, Gıda Mühendisi, Kimyager, Kimya Mühendisi) gerçekleştirilmesi gerekiyor. 
 
Kontrol görevlilerinin kanun hükümleri doğrultusunda resmi kontrolleri yaparak, kontrol sonucuna göre her türlü etkiden ve çıkar ilişkisinden uzak, tarafsız, objektif ve bağımsız olarak karar aldıklarını belirten Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Yardımcısı V. Neslihan Alper, “Kontrol görevlilerimiz kanunla kendisine verilen yetkiler çerçevesinde idarî yaptırımları uygulamaya yetkilidir. Kanun kapsamındaki her yere kontrol amacıyla girilebilmekte ve numune alınabilmektedir.
Bu kapsamda, 2017 yılı Nisan ayı sonu itibariyle gıda resmi kontrollerinde görevli kontrol görevlisi sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29 artış göstererek 6 bin 728 kişi olmuştur. Bakanlığımız mevcut kontrol görevlileriyle birlikte gıdaların güvenilir bir şekilde tüketiciye ulaştırılması için çalışmalarını kesintisiz olarak sürdürmektedir” diye konuştu.
 
Kamu ve özel sektörde daha fazla gıda mühendisine ihtiyaç var
GIDAMO Başkanı Yusuf Songül
2016 ÖSYS Lisans Yerleştirme Kontenjan Kılavuzu verilerine göre, 67 üniversitede gıda mühendisliği bölümü bulunduğu, bunların 10 tanesinde ayrıca ikinci öğretim programı olduğu görülüyor. Bu bölümler için belirlenen toplam kontenjan sayısı 4 bin 440 kişi. YÖK geçtiğimiz yıl ziraat, su ürünleri ve orman fakülteleri hariç mühendislik okumak isteyenler için eğer ilgili puan türünde ilk 240 bin başarı sırasında değillerse bu bölümleri tercih edemeyeceklerine yönelik olarak bir baraj kararı aldı. Bu sebepten, geçen seneye göre kontenjanlar artmış olmasına rağmen, yerleşen öğrenci sayısında azalma oldu. Her ne kadar bölümlere yerleşen öğrenci sayısı azalsa da geçtiğimiz süreçte gerek bölüm sayılarının gerekse kontenjanların kontrolsüz bir biçimde artmaya devam ettiğini belirten TMMOB Gıda Mühendisleri Odası (GIDAMO) Başkanı Yusuf Songül, 2017 yılı itibariyle gıda mühendisliği bölümü bulunan üniversite sayısının 72’ye yükseldiğini açıkladı. Songül, “Gıda güvenliğinin ve kaliteli gıda üretiminin sağlanmasında kritik role sahip olan ve sahip olduğu misyonu yerine getirebilmek için ciddi bir eğitimden geçmesi gereken meslektaşlarımızın yetiştiği gıda mühendisliği bölümlerinin ihtiyacın çok üstünde olduğunu ve yeni bölümlerin taraflarla değerlendirme yapılmadan açılmaması gerektiğini her platformda dile getiriyoruz” ifadelerini kullandı.
 
Ülkemizde birçok ilde eğitim vermekte olan gıda mühendisliği bölümlerinden mezun olan mühendislerin, başta gıda üretimi olmak üzere, gıda kontrol ve denetiminde yeterli yer edinmelerinin son derece işlevsel ve önemli olduğunu kaydeden Songül, “Ancak meslektaşlarımız ne özel sektörde ne de kamuda hak ettikleri yeri bulamamaktadır. Gıda mühendislerinin istihdam olanaklarının engellenmesi veya kısıtlanması toplumun güvenli gıdaya erişimini zorlaştırmakla birlikte halk sağlığını da tehdit etmektedir. 5996 sayılı Kanun ile işin nevine göre bazı işletmelerde 30 beygir gücünün altında kapasiteli ve 10 kişiden az işçi çalıştıran işletmelerde konuyla ilgili lisans eğitimi almış bir personel çalıştırma şartı kaldırılmıştır. Dolayısıyla gıda işletmelerinin sayıca önemli bir bölümü kontrolsüz üretim yapmaktadır. Devlet tarafından yapılacak düzenlemelerle söz konusu işletmelerde gıda mühendislerinin çalıştırılmasının zorunlu hale getirilmesi, aynı şekilde ilgili kamu kurumlarında da çalışma alanlarının genişliği göz önüne alındığında az olan istihdam sayılarının artırılması ve hak ettikleri koşullarda görevlendirilmeleri gerekmektedir” diye konuştu.
 
Türkiye’de resmi gıda denetim hizmetlerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yüzde 25’i gıda mühendislerinden oluşan 6-7 bin gıda kontrolörü ile yapıldığını aktaran Yusuf Songül şunları kaydetti: “Ülkemizde kayıt ve onay kapsamında toplamda yaklaşık 630 bin gıda işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerde zorunlu personel olarak çalışan gıda mühendisi sayısı yaklaşık 5 bin 500’dür. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda gıda denetçi sayısı, özellikle gıda mühendisi sayısı son derece azdır ve bakanlık ilgili mesleklerin istihdamı konusunda dengeli bir politika izlememektedir. Koruyucu sağlık hizmetleri ve gıda güvenliğinin sağlanması sürecinin önemli bir öğesi olan gıda mühendislerinin bakanlıkta yeterli düzeyde istihdam edilmemesi, gıda denetimlerinde aksaklığa, dolayısıyla halk sağlığının olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Gıda denetim hizmetlerinin etkin biçimde yapılabilmesi için, bakanlığın gıda mühendisi istihdamını ivedilikle artırması ve bakanlık üst düzey yönetim kadrolarında da meslektaşlarımıza yer vermesi gerekmektedir.”
 
Gıda denetimlerinde sorunlar yaşanıyor
ZMO Başkanı Özden Güngör
Türkiye’de ziraat mühendisliği eğitimi vermek üzere kurulu 40 fakülte bulunuyor. Bu fakülteler genel olarak Ziraat Fakültesi adını taşımakla birlikte bir tanesi Tarım ve Doğa Bilimleri Fakültesi, iki tanesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, beş tanesi ise Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi adını taşıyor. Bu fakültelerde ziraat mühendisliği eğitimi dışında farklı mesleki disiplinlere yönelik eğitim veren bölümler de bulunuyor. 2016 yılı tercih rehberinde sekiz fakültede gıda mühendisliği, altı fakültede peyzaj mimarlığı, altı fakültede biyosistem mühendisliği, bir fakültede su ürünleri mühendisliği bölümü yer aldı. Bu bölümlerden ziraat mühendisi dışında, eğitim alınan meslek disiplininin unvanını taşıyan mezunlar veriliyor.
 
2016 yılı tercih rehberinde sayılan farklı meslek eğitimi verenler dışında, öğretimi başlayan 34 fakültede 14 farklı bölümü kapsayan 169 tercih seçeneği yer aldı. Bu bölümler, parantez içindeki sayılar kontenjan açılan fakülte sayısını göstermek üzere; Tarla Bitkileri (30), Bitki Koruma (29), Bahçe Bitkileri (28), Zootekni (20), Tarım Ekonomisi (17), Toprak Bilimi ve Bitki Besleme (16), Tarımsal Biyoteknoloji (10), Tarım Makineleri ve Teknolojileri Mühendisliği (9), Tarımsal Yapılar ve Sulama (4), Süt Teknolojisi (2), Hayvansal Üretim (1), Bitkisel Üretim ve Teknolojileri (1), Kanatlı Hayvan Yetiştiriciliği (1), Tarımsal Genetik Mühendisliği (1)  bölümleridir. Toplam 5 bin 537 kontenjana, ilk yerleştirme sonuçlarına göre 4 bin 612 öğrenci yerleştirmesi yapılırken, doluluk oranı %83 olmuştur. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) verilerine göre bugüne kadar 120 bin civarında ziraat mühendisi mezun oldu. Son dönmelerde yıllık mezun sayısı beş bin kişi civarında. 2016-2017 öğretim yılında 3 bin 25’i erkek, 2 bin 291’i kadın olmak üzere 5 bin 316 ziraat mühendisi mezun oldu.
 
5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile gıda işletmelerinin istihdam edeceği teknik personel zorunluluklarının azaltıldığını belirten Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, bu sebeple gıda işletmelerinde daha az teknik personelın çalıştığını söyledi. Bundan dolayı yeni mezun olan ziraat mühendislerinden gıda sektöründe iş olanağı bulanların sınırlı sayıda olduğunu kaydeden Güngör, “İstihdamı zorunlu personel kapsamında gıda işletmelerinde resmi olarak istihdam edilen 2 bin kadar ziraat mühendisi bulunmaktadır. Bir o kadar ziraat mühendisinin de istihdamı zorunlu olmamakla birlikte gıda sektöründe çalıştığı tahmin edilmektedir” dedi. 1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikaların etkisiyle kamunun küçültülmesi ve özelleştirmeler nedeniyle kamusal istihdamın daralması, tarımın öneminin ve değerinin toplumsal algı olarak gözden düşmesi ve gelir getiren bir ekonomik faaliyet haline gelememesi nedeniyle özel sektörde istihdam olanaklarının yavaş gelişmesinin ziraat mühendislerinin kamuda ve özel sektörde istihdam olanaklarını olumsuz yönde etkilediğine vurgu yapan Güngör, istihdam sorununun sadece ziraat mühendislerinin değil, diğer meslek disiplinleri açısından da önemli bir sorun olduğuna dikkat çekti. 
 
Ziraat mühendislerinin son yıllarda bitki koruma, tohum, fide fidan, gübre gibi tarımsal girdi temin eden firmalarda istihdam olanaklarının arttığına işaret eden Özden Güngör, ayrıca polikültürün yaygın olduğu bölgelerde ve entansif tarımsal faaliyetlerin sürdürüldüğü üretim alanlarında ziraat mühendislerinin istihdam edildiğini anlattı. Türkiye’de yaklaşık 650 bin gıda işletmesinin bulunduğunu, bu işletmeleri denetleyen teknik eleman sayısının ise yaklaşık 5 bin 500 – 6 bin civarında olduğunu dile getiren Güngör sözlerine şöyle devam etti: “Yani bu durumda her bir denetçinin yılda yaklaşık 120 işletmeyi denetlemesi gerekmektedir. Denetliyor mu? Hayır. Bize göre uygun şekilde ve yeterli sayıda denetim söz konusu değildir. Bu sebepten dolayı bal, sucuk, salam, yağ, peynir vs. gibi birçok gıda maddesinin üretiminde sahtecilik artmaktadır. Sahte gıda üretimi tüketicilerimizin sağlığını tehdit etmektedir. Bunun ise tek çözümü GTHB’nın teknik personel (ziraat mühendisi - gıda mühendisi) istihdam etmek suretiyle gıda denetim elemanı sayısını artırmasıdır.”
 
Bir bakışta Türkiye gıda sektörü
Cirosal büyüklüğü: 164 milyar dolar
GSYH’ya katkısı: 371 milyar TL
İşletme sayısı: 42 bin 560 bin
İstihdamı: 560 bin kişi
İhracat: 10,2 milyar dolar
İthalat: 5,1 milyar dolar
İhracat yapılan ülke sayısı: 188
 
Gıda sanayinde yüksek nitelikli mühendislerin dönemi başlıyor
TÜGİS Başkanı Necdet Buzbaş
Kentleşme, nüfus artışı ve tüketicilerin farklılaşan taleplerinin gıda sanayinin gelişmesini tetiklediğini ve hammaddeye olan ihtiyacı artırdığını ifade eden Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Başkanı Necdet Buzbaş, kırsalda nüfus azalırken daha çok hammaddeye talep ikileminin, yüksek verimlilik ve etkin planlama ile çözümlenebildiğini söyledi. Son yıllarda sıkça kullanılan Endüstri 4 ve dijitalleşme kavramlarının tarım sektörü ve gıda sanayinde iş modellerinin ve üretim pratiğinin dönüşümüne işaret ettiğini anlatan Buzbaş, “Şüphesiz işin can alıcı kısmı yetişmiş insan gücü kaynağı” dedi. Gıda sanayinde istihdam ve işgücü talebinin, talep edilen işgücünün yetkinliklerinin vb. konularının ülke şartlarından ayrı düşünülmesinin söz konusu olamayacağının altını çizen Buzbaş, “Tümden geliş metodu ile ülkemiz durumunun fotoğrafını çekmeye ve çıkarımlarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım. 2017 Ocak ayında ülkemizdeki işsizlik oranı yüzde 13’ü gösteriyor. Son dört yılda 15 yaş üstü çalışmaya elverişli nüfusumuz 4.3 milyon artmış. Bu artan nüfusun 3,3 milyonu iş arıyorum talebinde bulunmuş, ancak geçen dört senede biz bunların sadece 2.25 milyonuna iş bulabilmişiz. Bu dört yılda ortalama yüzde 5 büyüme gösteren Türkiye ekonomisi 1.1 milyon işsize çare bulamamış. Değerlendirmeyi son bir yıllık işsizlerin eğitim seviyelerini dikkate alarak yapalım. 2016 Ocak ayında genel işsizlik oranı yüzde 11.1 idi. İşgücünü eğitim seviyesine göre ayrıştırdığımızda, üniversite mezunları yüzde 10.1 ve meslek lisesi mezunları yüzde 10.4 ile genel ortalamanın altında kalan işsiz gruplar. 2017 Ocak ayına geldiğimizde genel işsizlik yüzde 13’e çıkarken, üniversite mezunlarında işsizlik yüzde 13.1, meslek lisesi mezunlarında yüzde 14.6’yı buluyor. İstihdamın sektörler açısından değerlendirilmesi yapıldığından ise 2011 yılında tarım sektöründe çalışan sayısı 5,5 milyon kişi 2017 yılında aynen korunmuş. İnşaat sektöründe son dört yılda istihdam artışı yüzde 12, hizmetler sektöründe yüzde 20 iken sanayide herhangi bir artış kaydedilmemiş, aynı kalmıştır” şeklinde konuştu.
 
Türkiye’nin büyümesinin üretim esaslı olması gerektiğine dikkat çeken Necdet Buzbaş, tarım ve gıda sanayinin birlikte üreterek hem istihdam hem de refah sağlayacak özellikli iş alanları olduğunu vurguladı. İster geleneksel isterse endüstriyel üretim olsun sektörün donanımlı ve uzmanlaşmış işgücüne ihtiyaç duyduğunu anlatan Buzbaş, “Kısa gelecekte gıda sanayi çalışanlarının tamamının yüksek nitelikli mühendislerden oluşacağı yönünde öngörüler var. Endüstri 4 olarak adlandırılan dönüşümde, yakın gelecekte çalışanların co-bot adı verilen yeni robot iş arkadaşlarıyla işlerini paylaşacakları iş yerlerinde mesleki yeterlilik belgesine sahip çalışanlarla üretim yapılması mümkün olmayacak. STEM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) eğitimli insan kaynağına ihtiyaç duyulacak. Eğitilmiş işgücümüzün sanayide çalışmak yerine hizmet sektörünü tercihinin nedenlerinin iyi araştırılması gerekir. Sanayici eğitilmiş işgücü ararken meslek lisesi ve üniversite mezunlarının işsiz dolaşmayı tercih etmelerinin köktencil nedenleri olmalı” diye konuştu.
 
İşverenlerin yeni kuşağı iyi anlamalarının ve insan kaynakları bölümlerinde iş modelleri dönüşümleri gerçekleştirmelerinin kaçınılmaz hale geldiğini kaydeden TÜGİS Başkanı Necdet Buzbaş, “Y kuşağı olarak adlandırılan gençler; kişiliğe saygılı, sosyal sorumluluklarının farkında ve etik olan, kariyer geliştirme olanakları sunan, öncelikleri arasında yer almasa da haklarının hakça ödendiği iş yerleri arıyorlar, tercih ediyorlar. Bunları sunmaya çalışmaz iseniz istihdam sağlasanız bile tutunduramıyorsunuz. Dinamik nüfus potansiyelimizi yenilikçi ve üretken bir güce dönüştürebildiğimiz ölçüde kuruluşlarımız sürdürülebilir olacak, ülkemiz gelişmişlik ve refah seviyesine katkıda bulunacaklardır” şeklinde açıklamalarda bulundu. 
 
Yetişmiş işgücü varlığımızda sorun yok ama... 
SETBİR Başkanı Tarık Tezel
Türkiye’de süt ve et sektörlerinde istihdam edilmek üzere gıda mühendisi yetiştiren, gıda mühendisliği bölümüne sahip 47 üniversite, ziraat mühendisi mezun eden 34 ziraat fakültesi ve hayvancılık sektörüne hizmet edecek 29 veteriner fakültesi bulunduğunu anımsatan Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Tezel, bunların yanı sıra meslek liseleri ve üniversitelerin bünyesindeki meslek yüksek okullarının mezun ettiği, sektöre hizmet edebilecek yetişmiş işgücü varlığının da yadsınamayacağını, bu sebepten ötürü de sektörde var olan ve sektöre yeni girecek süt ve et üretim-işleme tesislerinin personel bulmakta güçlük çekmemesi gerektiğini belirtti. Üniversite-sanayi işbirliğinin temel amacının, üniversitelerdeki bilimsel potansiyelin sanayiye aktarılarak, ekonomik değere dönüşmesine katkıda bulunmak ve üniversitedeki akademisyen ile sanayici arasında karşılıklı güvene dayalı, sürdürülebilir işbirliğini sağlamak olduğunu anlatan Tezel, “Ayrıca bilgi tabanlı bir ekonomide, üniversite ve sanayi arasındaki ilişki, inovasyonun ve ekonomik gelişmenin anahtar unsurlarındandır. Bu çerçevede kamunun etkin mevzuat ve politikalar yoluyla üniversite ile iş sektörü arasında işbirliklerini kolaylaştırma ve geliştirme gibi önemli görevleri bulunmaktadır” dedi.
 
Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında yer alan yüksek teknolojili ürün ihracatı ve AR-GE’ye aktarılacak kaynaklar için konulmuş olan çıtanın seviyesinin, kamuyu, üniversiteyi ve sanayiyi bir arada ve hedeflere odaklanmış büyük bir kararlılıkla çalışmaya zorladığını dile getiren Tezel, “Bu amaçla işbirliklerinin geliştirilmesi yönünde sarf edilen çabalar giderek artmaktadır. Kamu, üniversite ve sanayinin işbirliği, sürekli olarak yeni yaklaşım ve yöntemlerle kendini değişen koşullara uyumlaştıran ve hiçbir zaman tamamlanmayacak dinamik bir tartışma ve öğrenme süreci olarak devam edecektir” ifadelerini kullandı. 
 
Eğitim modelimiz sektörün eleman ihtiyacına cevap vermeli 
Prof. Dr. Mehmet Pala
Türkiye’de gıda sanayinin son 20 yıl içerisinde önemli gelişmeler sağlayarak, teknolojik açıdan da gelişmiş ülkeleri yakaladığını belirten Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Pala, kayıt dışı üretimin bu kapsamın dışında olduğunu söyledi. Bununla birlikte gıda sanayinde teknik eleman temini açısından ciddi sorunların olduğunun görüldüğünü anlatan Pala, “Bir yandan genç gıda mühendislerinin iş bulmakta sıkıntı çektiklerini, ama öte yandan da gıda sanayinin yeterli düzeyde yetişmiş mühendis bulamadığını biliyorum. Ülkemizde hemen hemen tüm mesleklerin bu sorunla karşılaştığı bir gerçektir. Ülkemizde 200 civarında üniversitenin olduğu ve bunların 90’nın da gıda mühendisliği bölümlerinin olduğu bilinmektedir. Bu durumda kesin bir rakam olmamakla birlikte bir yılda 3 bin 500 gıda mühendisinin mezun olduğunu varsayabiliriz. ‘Gıda sanayinin yıllık gıda mühendisi istihdam etme kapasitesi nedir?’ diye sorduğumuzda; bu rakamın iyimser bir tahminle 500 civarında olabileceğini varsayabiliriz. Bugün Türkiye’de ilk 100 içinde olan gıda şirketlerinin önümüzdeki 5 yıl içindeki gıda mühendisi ihtiyacının 10-15’i geçmeyeceğini düşünebiliriz. Maalesef iç açıcı olmayan bu durumu böyle görmek gerekmektedir” diye konuştu.
 
Prof. Dr. Mehmet Pala çözüm konusunda da önemli hususlara değindi. Öncelikle ülke ihtiyaçları göz önüne alınarak tüm öğretim sisteminin ele alınması gerektiğinin altını çizen Pala, ara eleman (operatör, teknik eleman ve uzman mühendislerin) yetiştirilmesi ve kalite düzeylerinin yükseltilmesi için çalışmalar ve planlamalar yapılması gerektiğini vurguladı. Sanayi 4.0 devrimi de esas alındığında eleman yetiştirmeye artık başka bir açıdan bakmak gerektiğini kaydeden Pala sözlerine şöyle devam etti: “Üniversitelerdeki meslek eğitimi ciddi olarak mercek altına alınmalı ve kalite artırılmalıdır. İyi bir yaşam sürmek için herkesin üniversite mezunu olması gerekmemektedir. Belki teknik düzeyde iyi yetişmiş gençlerin hem kendilerine hem de ülkeye katkıları daha fazla olacaktır. Hemen yapılması gereken ise; özellikle gıda derneklerinin kendi alanlarında çalışacak teknik elemanlar için bir aylık yoğun kurslar düzenleyerek genç insanların mesleğe adım atmalarına olanak sağlanmasıdır. Uzun vadede üniversite mezunlarının her alanda mesleğe giriş sınavına tabi tutulmasının gerekli olduğu görülmektedir.”
 
Üniversite ve sanayi ortak hareket etmeli 
Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu
Gıda sanayinin hedefinin, ürün kalitesi ve hijyen spesifikasyonlarına uyumlu, ekonomik ve taşınabilir/saklanabilir nitelikte gıda ve içecek üretimi olduğunu açıklayan Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu, bu sebeple sektörün eleman ihtiyaçları içinde özellikle gıdanın duyusal, mikrobiyolojik ve kimyasal kalitesi ve üretim/saklama teknolojilerini kapsayan donanıma sahip mesleklerin öncelik taşıdığını belirtti. Türkiye’de özgün olarak gıda konusunda eğitim veren 4 yıllık “Gıda Bilimi” veya “Gıda Teknolojisi” gibi diğer programlar olmadığı için B.Sc. derecesine sahip gıdacıların, “Gıda Mühendisliği” programlarından mezun olduğunu anlatan Boyacıoğlu. “Doğal olarak bu programlar, hem sektörün hem de gıda mühendislerinin beklentilerinin birbirini tamamlamasını sağlamalıdır. 25 yıllık gıda mühendisliği öğretim üyeliği ve uzun süreli yöneticilik deneyimim ile her iki tarafın da – alt sektörlere göre değişmekle birlikte-  bu beklentiyi sağlamada çoğunlukla tatmin olamadığı kanaatindeyim. Sanayi tarafında; programların, mezunları teknik konular ile birlikte iş hayatının geniş olarak tüm gereklerine hazırlaması beklentileri ve bu kapsamda çoğunlukla alan dışı ders ilavesi önerileri, akademisyenlerin gıda konusunda teknik yeterliliği tam olan bir eğitim planına sıkı sıkıya bağlı kalma anlayışlarına tam bir karşıtlık oluşturmaktadır. Her iki tarafı da ortak bir kesitte birleştirebilme misyonu ise aslında doğrudan akademik program yönetici ve öğretim üyelerine aittir. Bu misyonu yerine getirmek için programın öz görevine odaklı detaylı bir eğitim uygulama planı (her ders/ders dışı faaliyet için kazandırılacak yetkinlikler ile birlikte) ve dış değerlendirme sistemi akademik bir standart olarak uygulanmalı ve mutlaka sektör temsilcileri ile mezunların görüşleri de alınmalıdır” diye konuştu.
 
Günümüzde eğitim programı paydaşlarının görüşlerinin alınmasının da ötesinde, programları yürütürken tanımlı hedefler ile uyumlu olarak belirlenmiş bazı sorumlulukların da paydaşlara verilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu, bu sorumlulukların ise gönüllülük bazından öteye paydaşlara yetkilendirme verilerek, anlaşmalar yapılarak, işbirliği koşulları belirlenerek ve programın ölçme - değerlendirme sistemi içinde yer alarak yönetebilmesi durumunda, sanayinin ihtiyacı olan niteliklerde eleman istihdamına önemli katkılar sağlanabileceğini ifade etti. Boyacıoğlu, “Gıda mühendisliği pek çok diğer mühendislik alanında olduğu gibi ağırlıklı olarak uygulama ile iç içedir. Gıda mühendisliği eğitim programlarının sanayi ile işbirlikleri geliştirilerek uzun süreli sanayi uygulama deneyimini öğrencilere kazandırması için yapılacak değişiklikler, farklı bir eğitim planının devreye girmesi anlamındadır. Bu tür programlarda ikili anlaşmalar ile sanayi paydaşlarının sorumluluk aldığı ve öğrenci başarısını ölçülmesinde yetkilendirildiği bir sistem yürütülmekte ve bu şekilde öğrencinin teknik donanımını zenginleştirilmesinin yanı sıra, iş hayatına hazırlığına da destek olunmaktadır” şeklinde konuştu.