Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Türkiye'de bakliyat ve kuru gıdada son durum ne?

Son yıllarda Türkiye’de bakliyat üretimindeki gerileme herkesin malumu. 30 yıl önce 2,1 milyon ton bakliyat üreten Türkiye artık 1 milyon tonlar seviyesine sabitlendi. Pandemi koşullarının etkisiyle ülkelerin kendi içlerine kapanmaya başladığı bu dönemde bakliyat ve hububat sektöründe yaşananları Ulusal Baklagil Konseyi Başkanı Abdullah Özdemir ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez Gıda Teknolojisi Dergisi’ne değerlendirdi. 
 




BakliyatTürkiye’de bakliyat sektörünün büyüklüğüne dair resmi bir istatistik yayınlanmamakla birlikte piyasa verilerine göre sektörün 1 milyar doların üzerinde bir katma değer yarattığı tahmin ediliyor. Türkiye’de bakliyat sektörü dendiğinde, kent olarak Mersin ön plana çıkıyor. Ülkemizde kurulu olan bakliyat işleme tesis kapasitesinin yaklaşık yüzde 70’i Mersin’de. Bu şehirdeki firmaların kırmızı mercimek işleme kapasitesi yıllık 1 milyon tonun üzerindedir. Kuru fasulye, nohut ve yeşil mercimek eleme kapasitesi ise yıllık 1,5 milyon dolayında. Yerli üretim ve ithal edilen ürünler birlikte değerlendirildiğinde, kurulu kapasitenin bir bölümünün kullanılamadığı görülüyor. Diğer yandan, bakliyat dış ticaretinin yaklaşık yüzde 85’i Mersin üzerinden gerçekleştiriliyor. Bu şehirdeki irili ufaklı 300’e yakın firma bakliyatın ticaret ve sanayisi ile iştigal ediyor. Bu işletmelerde istihdam edilenlerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde tarladan sofraya kadar geçen süreçte, bakliyat sektörü on binlerce kişiye doğrudan veya dolaylı olarak istihdam sağlamaktadır.
 
30 yıl önce Türkiye’nin 20 milyon dekar büyüklüğüne kuru baklagil ekili alanı ve bu alandan elde edilen 2.1 milyon ton düzeyinde üretim hacmi bulunuyordu. Ancak 1994 yılında sona eren Nadas Alanlarının Daraltılması Projesi ve aynı yıldan itibaren TMO'nun yemeklik tane baklagilleri alım kapsamından çıkarması nedeniyle, başta mercimek ve nohut olmak üzere, kuru baklagiller çiftçiler açısından cazip olmaktan çıktı. Sonuç olarak ülkede bakliyat ekili alanlar 2014 yılında 7.4 milyon dekara ve üretim hacmi ise 1 milyon tona kadar geriledi. Buna karşın devletin 2014 yılından itibaren bakliyata verdiği önemi artırması ve bu yönde uyguladığı politikalar neticesinde son altı yılda ekili alanlarda yüzde 21’lik ve üretimde ise yüzde 19’luk bir artış elde edildi. 2019 yılı itibariye Türkiye’nin bakliyat üretimi 1.2 milyon ton seviyesinde. Bunun yüzde 51’lik bölümünü nohut, yüzde 25’lik kısmını kırmızı mercimek, yüzde 18’ini kuru fasulye ve kalan yüzde 6’sını diğer ürünler (yeşil mercimek, bakla, bezelye vb.) oluşturuyor.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan Bitkisel Üretim 2. Tahmini verilerine göre ise, 2020 yılında Türkiye’nin bakliyat üretiminin 1.3 milyon ton olması öngörülüyor.
 
Abdullah Ã�zdemirAbdullah Özdemir: “14,5 kilo bakliyat tüketiyoruz”
2020 yılı Covid-19 salgınından dolayı dünya genelinde gıda talebinin ve fiyatlarının yükseldiği bir yıl oldu. Bu durumun bakliyat ürünlerini de aynı yönde etkilediğini belirten Ulusal Baklagil Konseyi Başkanı Abdullah Özdemir, “Bu eğilime ek olarak, ülkemizde döviz kurlarında yaşanan artış da bakliyat fiyatlarına yansıdı. Bir başka ifadesiyle bakliyat ürünlerine yönelik tüketici talebinin dünya genelinde artması, dünya fiyatlarının yükselmesi ve ülkemizde döviz kurlarındaki artış, kaçınılmaz olarak bakliyat fiyatları üzerinde yukarı yönlü bir etki yaratmıştır” dedi. Türkiye’de kişi başına düşen bakliyat tüketiminin uzun yıllardır ortalama 14 kg seviyelerinde seyrettiğini, TÜİK tarafından son açıklanan 2018-2019 dönemi için tüketim miktarının ise kişi başı 14.4 kilogram olduğunu açıklayan Özdemir, “Kullanım alanının genişliği de dikkate alındığında Türkiye’de tüketime en fazla konu olan bakliyat nohuttur. Ülkemizde kişi başına düşen nohut tüketimi 5.7 kg düzeyindedir. Nohutu 4.4 kg ile kırmızı mercimek ve 3.5 kg ile kuru fasulye takip etmektedir” ifadelerini kullandı. 
 
“Baklagillerin sağlık açısından önemi fark edildi”
Dünya genelinde yaşanan Covid-19 salgınıyla birlikte anavatanı Anadolu olan bakliyat ürünlerinin öneminin kendisini daha da fazla gösterdiğine dikkat çeken Özdemir, “Bakliyat ürünleri virüs salgınının başlangıcından bu yana temizlik ve kişisel hijyen malzemeleriyle birlikte en fazla talep gören ürünler arasında yer almaktadır. Bunun başlıca sebebi ise tüketicilerin böylesi riskli dönemlerde satın alma kararlarını verirken sağlıklı, ekonomik ve bozulmadan uzun süre muhafaza edilebilen ürünleri tercih etmeleridir. Salgının başladığı ilk zamanlar bakliyat ürünlerinin tercih edilme nedeni daha çok ekonomik olma ve bozulmadan uzun süre muhafaza edilebilme özelliklerine dayanıyordu. Ancak sonraki aşamada bakliyat ürünlerinin sağlık açısından olan faydalarına ilişkin de önemli bir farkındalık oluştu. Bu yoğun talebin karşılanmasında ise ülkemizin önemli bir misyon üstlendiği kanısındayım. Yaşanan salgının henüz bilinen bir tedavisinin olmadığı dikkate alındığında, protein, mineral ve lif yönüyle oldukça zengin olan bakliyat ürünleri virüslerin çoğalmasını engelleyen (antiviral) ve aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiren (prebiyotik) besin değeri yüksek gıdalar olarak öne çıkmaktadır” diye konuştu.
 
İhracattan 280 milyon dolar gelir
TÜİK istatistiklerine göre 2020 yılının ilk 9 aylık bölümünde Türkiye 129 farklı ülkeye bakliyat ihracatı gerçekleştirdi. 397 bin ton düzeyinde gerçekleşen bu ihracattan elde edilen gelir ise 280 milyon dolar. İhracat miktar olarak yüzde 36, değer olarak ise yüzde 51 artış gösterdi. Ülkemizin bakliyat ihracatının yüzde 92’sini kırmızı mercimek (yüzde 66) ve nohut (yüzde 26) oluşturuyor. Yüzde 14’erlik pay ile Irak ve Sudan ülkemizin bakliyat ihracatında en önemli pazarlar olarak ön olana çıkarken, yüzde 7’lik pay ile Pakistan ve yüzde 5’lik pay ile Almanya diğer önemli bakliyat pazarları arasında yer alıyor. Bu dört ülke Türkiye’nin bakliyat ihracatının yüzde 40’ını gerçekleştiriyor. Türkiye şu anda dünya kırmızı mercimek ihracatında 3’ncü ve nohut ihracatında ise 5’nci sırada bulunuyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde mevcut pazarlardaki konumun güçlendirilirken, diğer pazarlarda daha fazla yer almanın öncelikli hedef olduğu söylenebilir.
 
TÜİK verilerine göre Türkiye 2020 yılının Ocak-Eylül döneminde 481 bin ton hacminde ve 230 milyon dolar değerinde bakliyat ithalatı gerçekleştirdi. Bu miktarın yüzde 82’lik bölümünü kırmızı mercimek oluşturuyor. Türkiye, kırmızı mercimeği başta Kanada olmak üzere (yüzde 78’i) Kazakistan ve Rusya gibi ülkelerden tedarik ediyor. Ülkemizin gerçekleştirdiği bakliyat ithalatının yüzde 10’luk bölümünü ise bezelye teşkil ediyor. Türkiye, bezelyeyi ağırlık olarak (yüzde 54’ünü) Rusya’dan getirirken, Litvanya ve Ukrayna da bezelye ithalatı gerçekleştirilen diğer önemli ülkeler olarak karşımıza çıkıyor. Miktar olarak daha düşük hacimde kuru fasulye (19 bin ton) Arjantin, Kanada, ABD ve Kırgızistan’dan, nohut (16 bin ton) ise Meksika, Rusya ve Hindistan’dan alınıyor.
 
Son yıllarda bakliyat üretim ve ticaretinde öne çıkan Kanada, Avustralya, Amerika ve Rusya gibi ülkelerde bu ürünlerin tüketim seviyesi son derece düşük olmasına karşın, bakliyat üretiminin değerini anladıkları için special crops (özel ürünler) kapsamında üretimine ayrıcalık sağladıklarına işaret eden Abdullah Özdemir, “Bakliyat ürünlerinin ülkemizde de benzer şekilde değerlendirilmesine yönelik talebimiz ise Bakanlığımız tarafından kabul gördü. Bakanlığımız 2019 yılının Aralık ayında yayınladığı 'Baklagil Sektör Politika Belgesi' ile bakliyatı bundan böyle özel ürün statüsünde değerlendireceğini belirtti. Bu doğrultuda belirlenen, kuru tarım alanlarında bakliyatın ekim nöbetine girmesi, bakliyat üretiminde havza modelinin adına uygun olarak oluşturulması, ihracat pazarlarının kaybedilmemesi için uygun kalite ve miktarda bakliyat üretilmesi, üreticilerin bilinçlendirilerek talebe uygun üretimin teşvik edilmesi ve AR-GE hizmetlerinin artırılması gibi hedeflerin önümüzdeki dönemde üretim hacmimize ivme kazandıracağı kanısındayım” şeklinde konuştu.
 
Abdullah Özdemir, bakliyat sektöründe yaşanan sorunlara yönelik çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı: 
 
· Havza Bazlı Destekleme Modeli yeniden ele alınmalı
· Sertifikalı tohum üretimi ve kullanımı yaygınlaştırılmalı
· Nadas alanlarının üretime kazandırılması projesi genişletilmeli
· Baklagiller münavebeli ekim şartına göre zorunlu hale getirilmeli
· Bakliyat sektöründe AR-GE çalışmaları ve sanayi işbirliği güçlendirilmeli
· Bakliyat sektöründe yüksek katma değerli ürünlerin geliştirilmesine yönelik politikalar oluşturulmalı
· Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi Programı genişletilmeli
 
Baki Remzi SuiçmezBaki Remzi Suiçmez: “Tarla bitkileri ekilebilir alanların %5,7’sinde baklagil üretiyoruz”
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Türkiye’de tarla bitkileri ekilen alanın yaklaşık %70’inde (10 milyon 772 bin 160 hektar) hububat ekildiğini söyledi. Hububat ekim alanı içerisinde %63.5 payla ilk sırada buğday, %26.6 payla ikinci sırada arpa, %5,9 payla üçüncü sırada mısır, %1.17 payla dördüncü sırada çeltik, %1.04 payla beşinci sırada çavdarın yer aldığını kaydeden Suiçmez, “Bu ürünleri sırasıyla yulaf, tritikale, kuş yemi ve darı izlemektedir. Tarla bitkileri ekilen alanın yaklaşık %5.77’sinde (903 bin 189 hektar) bakliyat (kuru baklagil) ekilmektedir. Kuru baklagil ekim alanı içerisinde %57.6 payla ilk sırada nohut, %26.9 payla ikinci sırada kırmızı mercimek, %9.8 payla üçüncü sırada kuru fasulye, %3.4 payla dördüncü sırada yeşil mercimek, %0.5 payla bakla yer almaktadır. Bu ürünleri sırasıyla burçak, mürdümük, börülce ve bezelye izlemektedir” dedi. 
 
Türkiye’nin yaklaşık son 20 yılda izlediği neoliberal tarım politikalarının sonucunda 2002 ile 2019 yılları arasında kaybedilen 3 milyon 379 bin hektar tarım arazisinin yaklaşık 2,5 milyon hektarının (%73) tarla bitkilerine ait olduğunu ifade eden Suiçmez, kaybedilen tarla bitkileri arazilerinin yaklaşık 2 milyon 454 bin hektarının (%96) gıda güvencesi açısından çok önemli olan buğday arazilerine ait olduğunu belirterek, “2002 ile 2019 yılları arasında Türkiye nüfusu %28 artmasına karşılık, buğday ekim alanları %26 ve buğday üretimi %3 azalmıştır. Buğday üretim artış oranının nüfus artış oranının önemli bir şekilde gerisinde kaldığı açıktır. Toplam tahıl üretimi 2005 yılında 36.47 milyon ton, 2010 yılında 32.77 milyon ton, 2015 yılında 38.63 milyon ton, 2019 yılında 34.4 milyon tondur. Buğday üretimi 2005 yılında 21.5 milyon ton, 2010 yılında 19.6 milyon ton, 2015 yılında 22.6 milyon ton, 2019 yılında 19 milyon tondur. Arpa üretimi 2005 yılında 9.5 milyon ton, 2010 yılında 7.2 milyon ton, 2015 yılında 8 milyon ton, 2019 yılında 7.6 milyon tondur. Mısır üretimi 2005 yılında 2.3 milyon ton, 2010 yılında 4.3 milyon ton, 2015 yılında 6.4 milyon ton, 2019 yılında 6 milyon tondur. Çeltik üretimi 2005 yılında 490 bin ton, 2010 yılında 750 bin ton, 2015 yılında 830 bin ton, 2019 yılında 940 bin tondur” diye konuştu.
 
Toplam kuru baklagil üretiminin 2005 yılında 1.43 milyon ton, 2010 yılında 1.23 milyon ton, 2015 yılında 1.07 milyon ton olurken 2019’da 1.23 milyon ton olarak gerçekleştiğini anlatan Suiçmez, “Nohut üretimi 2005 yılında 600 bin ton, 2010 yılında 530 bin ton, 2015 yılında 460 bin ton, 2019 yılında 630 bin tondur. Kuru fasulye üretimi 2005 yılında 210 bin ton, 2010 yılında 212 bin ton, 2015 yılında 235 bin ton, 2019 yılında 225 bin tondur. Kırmızı mercimek üretimi 2005 yılında 520 bin ton iken, 2010 yılında 422 bin ton, 2015 yılında 340 bin ton, 2019 yılında 310 bin tona düşmüştür. Yeşil mercimek üretimi ise, 2005 yılında 50 bin ton, 2010 yılında 25 bin ton, 2015 yılında 20 bin ton iken artarak 2019 yılında 43 bin ton olmuştur” ifadelerini kullandı.
 
“Baklagillerde büyük bir potansiyele sahibiz ama...” 
Yemeklik tane baklagillerin iklim ve toprak istekleri dikkate alındığında, Türkiye`nin büyük bir baklagil yetiştirme potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Baki Remzi Şuiçmez, “Baklagillerin üretiminde işçilik maliyetinin diğer alternatif ürünlere göre daha yüksek olması üreticiyi zorlamaktadır. Hasat çoğunlukla işçiler tarafından elle toplanarak yapıldığı için alternatif ürünlerde bu maliyet kısmen daha düşüktür. Üretim maliyetinin artması ve verim düşüklüğü nedeniyle ülkemizdeki üreticilerin dünya fiyatları ile yarışması neredeyse mümkün değildir. Oysa uygun planlama ve desteklemelerle ülkemizin kuru tarım alanlarında nadasın daraltılmasında nohut ve mercimeğin, sulu tarım arazilerinde fasulye, bakla, bezelye ve börülcenin ekim nöbeti içerisinde bugünkünden daha fazla yetiştirilmesi mümkündür. Uygulanan tarım politikalarının olumsuz etkileri yanında, 2021 sezonu ekilişleri için yağış miktarında ülke genelinde normale göre %58, sonbahar aylarında ise bölgelere göre %20-90 arasında azalmanın meydana gelmesi, önümüzdeki sezonda özellikle kuru tarım alanlarındaki üretimde ve verimde ciddi bir azalmaya yol açabilecektir” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
 
Nereden hangi ürünü alıyoruz?
Türkiye’nin buğday dış alımı yaptığı ülkelerin başında yıllara göre Rusya (%58-84), Ukrayna (%4-10) ve Kanada (%3-7) geldiğini anımsatan Baki Remzi Suiçmez, “2020 yılında buğday dış alımımızın %64,86’sı Rusya’dan yapılmıştır. Savaşta olan Suriye’den 2020 yılında 85.500 ton (%1.25) dışalım gerçekleşmesi ise manidardır. Türkiye 2020 yılında da ithal buğday bolluğu olan ülke olarak anılmaya devam etmiştir. Dış alıma dayalı bu yanlış politika seçeneğinden derhal vazgeçilmelidir” dedi. Mısır dış ticaretinde; 2016 yılında 535 bin ton olan mısır ithalatının, 2018 yılında 2.12 milyon tona, 2019 yılında 3.59 milyon tona çıktığını aktaran Suiçmez, “2019 yılı ilk dokuz ayında 2,9 milyon ton olan mısır ithalatı 2020 yılı aynı döneminde 1,88 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Kırmızı mercimekte; 2019 yılı ilk dokuz aylık ithalatı 205 bin ton, ihracatı ise 174 bin ton iken; 2020 yılı aynı dönemdeki ithalat 375 bin ton, ihracat ise 257 bin ton olarak gerçekleşmiştir. İthalatta Kanada (%58) ve Kazakistan (%32) önemli yer tutarken, ihracatta Irak (%26), Sudan () ve Mısır () önemli bir paya sahiptir” değerlendirmesinde bulundu.
 
Yıllar bazında kuru fasulye dış ticaret rakamları incelendiğinde, 40 bin tonu bulan ithalat miktarının 2019 yılı ilk dokuz aylık döneminde 20,5 bin ton, ihracat miktarının ise 4 bin ton olarak gerçekleştiğini aktaran Suiçmez şöyle devam etti: “2020 yılı aynı döneminde ithalat miktarı 17 bin tona gerilemiş, ihracat miktarı ise 4,5 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Nohutta; 2019 yılı ithalat miktarı 13.236 ton ile 12,7 milyon dolar iken ihracat miktarı ise 127 bin ton ile 76,2 milyon dolara ulaşmıştır. 2019 yılının ilk dokuz aylık nohut ithalatı 9,5 bin ton, ihracatı 90 bin ton iken 2020 yılının ilk dokuz aylık döneminde ithalat 16 bin ton, ihracat 104 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Toplam kuru baklagillerde 2018/19 piyasa döneminde kendine yeterlilik oranı %91 olarak gerçekleşmiştir. Kırmızı mercimekte bu oran %74.9, yeşil mercimekte %86.8’dir. Kuru fasulyede %72.1 olan yeterlilik oranının, sulu alanlarda ekilişi yapılan kuru fasulyenin getirisi yüksek olan şeker pancarı ve mısır ile rekabet edememesi nedeniyle yükselmesi beklenmemektedir. Nohutta yeterlilik oranı yıllara göre değişken olup, 2016/17 sezonunda %92.1, 2017/18 sezonunda %87.5, desteklerin de etkisiyle 2018/19 sezonunda 4 olarak gerçekleşmiştir.” 
 
“Belirli ürünlerde kendi kendimize yeterli değiliz”
Yaşanan küresel Covid-19 salgınının dünya genelinde kamunun rolünün, özel sektöre bağlı serbest piyasa ekonomisinin, küresel ticaret kurallarının ve uluslararası ilişkilerin yeniden sorgulanmasına yol açtığına vurgu yapan Baki Remzi Suiçmez, “Pandemi yasakları nedeniyle mevsimlik işçi temininde ve gıdaya erişimde yaşanan ciddi aksaklıkların salgından daha tehlikeli sonuçlar doğurabilecek olması tüm ülkelerin tarım politikalarını yeniden gözden geçirmelerini zorunlu kılmıştır. Salgın sürecinde gıda ihracatındaki kısıtlamalardan dolayı tedarik zincirinin bozulması nedeniyle, başta en yoksul ve kırılgan ülkeler olmak üzere, tarımda dışa bağımlı hale gelmiş ülkeler gıda krizi tehdidiyle karşı karşıyadır. Hububat ve baklagiller kapsamında mısırda, arpada, çeltikte, kuru fasulyede, kırmızı ve yeşil mercimekte kendi kendimize yeterli bir ülke değiliz. Buğday ithal eden bir ülke olmaya devam etmekteyiz. 2020 yılı ve sonrası için kendimize yeterli olmadığımız ürünlerin stoklarının da yeterli olmayacağı gözükmektedir” dedi.
 
“Paramız olsa bile ithalat yapamayabiliriz”
Türkiye’de önceki yıllarda olduğu gibi pandemi sürecinde de söylem dışında yerli üretimi ve üreticiyi korumaya yönelik somut ekonomik desteklere dayalı üretim seferberliğine yönelik tarım politikalarının uygulamaya konulmadığını ifade eden Baki Remzi Suiçmez, “Enflasyondaki artışa, dövize bağlı girdilerdeki kur artışına karşın Tarım ve Orman Bakanlığı 2021 yılı destekleme bütçesinin artırılmadan 22 milyar TL olarak sabitlenmesi, geç açıklanan ve sonraki yıl ödenecek 2020 yılı tarımsal desteklerde artış yapılmaması, çiftçi borçlarının yapılandırılmaması, dövize bağlı girdi fiyatlarındaki vergi oranlarının düşürülmemesi önümüzdeki yıllarda tarımsal üretimimizin azalmasına, çiftçimizin daha da yoksullaşarak üretimden çekilmesine yol açacaktır. Artık paramız olsa da dışardan tarım ürünü alamayacağımız ya da çok daha yüksek fiyatlarla alacağımız gerçeği ortada iken, bu durum arz açığı olan ve bu açığı dış alımla karşıladığımız tüm ürünler gibi, hububat ve bakliyat için de ciddi bir sorun oluşturacaktır” diye konuştu. 
 
Haber: Özgür Çilek / Gıda Teknolojisi Dergisi