Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık: “Maden suyu tüketimimiz yetersiz”

Kızılay İçecek tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Maden Suyu Kongresi İstanbul’da yapıldı. “Bir Ömür Maden Suyu” temasıyla düzenlenen kongrede maden suyu sektörünün bugünü ve geleceği masaya yatırılıyor. Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, maden suyunun insanların bedensel ve ruhsal sağlığı açısından önemine değinirken, “Bu büyük nimetten yeterince istifade edebiliyor muyuz? Bugün Avrupa’ya baktığımızda kişi başı yıllık 100-150 litre mineralli su tüketildiğini görüyoruz. Ama ülkemizde 10-15 litreler seviyesinde olduğunu biliyoruz” diye konuştu.
 




Kerem KınıkTürkiye’de, maden suyu sektörü alanında çeşitli araştırmalar yapmış uzmanlar ve akademisyenler Kızılay İçecek’in ev sahipliğinde düzenlenen “2. Uluslararası Maden Suyu Kongresi’nde” bir araya geldi. Kongre’nin açılış konuşmalarını Kızılay Başkanı Dr. Kerem Kınık, Kızılay İçecek Genel Müdürü Metin Kul, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol işleri Genel Müdür Yardımcısı Sami Sarıyıldız, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun ile  Kongre Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Y. Birol Saygı yaparken, 2 gün süren kongreye maden suyu sektörünün önemli uzmanları da sunumlarıyla destek verdi.
 
Dr. Kerem Kınık: "Maden suyu tüketimimiz Avrupa ülkelerinin 10’da biri kadar"
Açılışta konuşan Kızılay Başkanı Dr. Kerem Kınık Türkiye’de maden sularının yeteri kadar ilgi görmediğini belirtti. Kınık, “İnsan biyokimyasal anlamda incelendiğinde doğadaki bütün elementlerin bulunduğunu göreceksiniz. Bunların belli oranlarda bulunması zaruri. Yokluğu ise insan hayatını olumsuz etkileyen dengeyi bozan nitelik oluşuyor. Bu minerallere muhtacız. Bu mineraller fabrikalarda yapılamıyor. Bu mineraller insan vücudunda sentezlenemiyor. Bunları her gün almak durumundayız. Maden suları bu büyük nimet kümesi içerisinde insanlığa bahşedilmiş çok büyük bir kıymet. İlahi dengeyle oluşan bu büyük nimetten yeterince istifade edebiliyor muyuz? Bugün Avrupa’ya baktığımızda kişi başı 100-150 litre mineralli su tüketildiğini görüyoruz. Ama ülkemizde 10-15 litreler seviyesinde olduğunu biliyoruz” dedi. 
 
Sami Sarıyıldız: “Doğal suların sürdürülebilir şekilde kullanılması için yeni kanun hazırlandı”
Program’da konuşan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol işleri Genel Müdür yardımcısı Sami Sarıyıldız jeotermal kaynaklar ve doğal sular için yeni kanun çalışmalarının hazırlanarak tamamlandığını duyurdu. Sarıyıldız, “Türkiye maden suyunda çok büyük potansiyele sahip. Ancak bu potansiyelimizin yüzde 10 civarında ekonomik olarak halkımıza sunulmaktadır. Sektördeki gelişmelere ayak uydurabilecek tüm işlemlerin tek bir çatı altında yürütülmesini sağlayabilecek bir kanunun yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu kapsamda yapılan çalışmalar sonucunda jeotermal kaynaklar ve ısı arzı gibi konularda kanun hazırlanmıştır. Bu taslak kanunun yürürlüğe girmesi ile hukuki karmaşa, ruhsatlandırma, sicil, denetim gibi işlemlerin yürütülmesi öngörülmüştür. Jeotermal kaynakların ve doğal suların daha etkin verimli ve sürdürülebilir şekilde kullanılması amaçlanmıştır. Yakın zamanda çıkmasını umduğumuz bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
 
Volkan Mutlu Coşkun: “Ülkemiz maden suyu açısından dünyanın en şanslı coğrafyasında”
Programa katılan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun, Türkiye’nin maden suyu açısından dünyanın en şanslı coğrafyasında yer aldığını belirtti. Coşkun, “Hayat su ile başlar. İnsanoğlu yaşamının başından beri suyun yanından hiç ayrılmamış ve sürekli temiz su kaynakları aramıştır. Şehirlerini medeniyetlerini su ile inşa etmiştir. Ne mutlu ki ülkemiz su kaynaklarının mineral zenginliği açısından dünyanın en şanslı coğrafyalarından biridir” diye konuştu.
 
Metin Kul: “Sıfır karbon emisyonu doğrultusunda çalışıyoruz” 
Hızlı iklim değişikliğinin nedenin doğa değil İnsan kaynaklı olduğunu belirten Kızılay İçecek Genel Müdürü Metin Kul ise Kızılay İçecek'in “Yeşil Kalkınma” içerisinde yer aldığını söyledi. Kul, “Net sıfır karbon emisyonu doğrultusunda çalışmalara başladık. İlk adımımızı da Kızılay Plus ürün ailemizle attık ve  karbon nötr olarak üretimini gerçekleştirdik. Biliyoruz ki doğal kaynaklar milli bir meseledir. Önce kendi insanımıza sonrada tüm Dünya’ya bu kaynakların değerini anlatmak Kızılay içeceğin önceliğidir” dedi. 
 
Maden suyu ve saÄ�lık paneliMaden suyunun sağlık ve beslenmede faydaları masaya yatırıldı
II. Uluslararası Maden Suyu Kongresi’nin ilk gününde gerçekleştirilen “Maden Suyunun Beslenme Ve Sağlık Açısından Önemi” başlıklı panel büyük ilgi gördü. Moderatörlüğünü Türkiye Gazetesi Sağlık Editörü Ziyneti Kocabıyık’ın gerçekleştirdiği panele, İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi Öğreyim Üyesi ve Kartal Kızılay Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Alper Cihan, Diyetisyen Elvan Odabaşı, Amerikan Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Bülent Yardımcısı, İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Beraat Özçelik katıldı. 
 
Panelde maden suyu tüketiminin sağlık açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Alper Cihan, “Gazlı içeceklerin hepsi sağlıksız diyemeyiz. İçeriğinin okunması gerekiyor. Renkli sıvıları hangi dozda tüketiyoruz? Bunları mikro düzeyde içiyorsanız sağlığı az etkiler ama yüksek miktarda içerseniz toksik etkileri olur. Maalesef Türkiye’de aydınlatıcı etiket sistemi çok düşük. Gıdanın tümünde çok ciddi denetim mekanizmasına ihtiyaç var. Son zamanlarda bu denetimler tarım bakanlığı tarafından yapılıyor. Mineralli su üretiminde çok ciddi denetimler var. Çok sıkı tutuluyor” dedi.  
 
Türkiye’de kişi başı maden suyu tüketiminin oldukça az olduğuna dikkat çeken Dyt. Elvan Odabaşı, sağlık ve beslenmeyle ilgili maden suyu iletişimini kuvvetlendirmek gerektiğini belirtti. Odabaşı, “Sağlık ve beslenmeyle ilgili maden suyu iletişimini kuvvetlendirmemiz lazım. Çünkü maden suyunun sofrada bulunması gerektiğini bilmiyoruz. Maden suyu, kalsiyum açısından, magnezyum açısından insan vücudu için çok faydalıdır. Ülkemizde kalsiyum yetersizliği, demir eksikliğinden sindirim konforunun düzensiz olmasından hep şikâyet edilir. İlk olarak bu nedenlerden dolayı sofralara maden sularımızı koymalıyız. Büyüme ve gelişme çağındaki çocuklarımız kalsiyum magnezyum ve D vitamininde fakir besleniyorlar. Maden suyunu çocuklarımıza vermemiz lazım. Emziren annelerin içmesi lazım. Günde 2-3 şişe civarında gençlerin ve çocukların içebilmesi gerekmektedir” dedi.
 
İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beraat Özçelik, maden suyu ve soda arasındaki farkı anlattı. Maden sularının tamamen doğal olarak 10 ila 100 yıl arasında oluştuğunu belirten Özçelik, sodanın suyun karbondioksitle zenginleştirilmesinden oluştuğu söyledi. Amerikan Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Bülent Yardımcı, sodyum ve maden suyu ilişkisine dikkat çekti ve maden suyundaki sodyum miktarının kişinin tek başına beslenmesinden bağımsız değerlendirilemeyeceğini belirtti. Doç. Dr. Yardımcı, “Sporcuların ve hamilelerin maden suyu tüketmesi özellikle önemli ama yaşlılar için de magnezyum ve kalsiyum kaynağı olarak muhakkak tüketilmesi gereken bir besin” dedi.
 
Maden suyunda inovasyonMaden suyu sektöründe sürdürülebilirlik ve inovasyon
Uluslararası Maden Suyu Kongresi’nde “Maden Suyunda Ar- Ge, İnovasyon ve Sürdürülebilirlik” başlıklı panel sektördeki önemli isimlerin katılımıyla gerçekleştirildi. Türkiye İnovasyon Hareketi Kurucusu ve Dünya Gazetesi yazarı Ferhat Demir moderatörlüğünde yapılan panelde; Kızılay İçecek Ar-Ge ve Kalite Direktörü Tuğba Şimşek,  Döhler Satış Müdürü Mert Alkış, Sürdürülebilirlik Uzmanı Ali Gizer ve Şişecam Sürdürülebilirlik Uzmanı Aslı Fırat Esen birer konuşma yaptı. Kızılay İçecek Ar-Ge ve Kalite Direktörü Tuğba Şimşek,  “İçecek sektörü, yüzde 8.2 oranıyla en fazla inovasyon yapılan sektör. Maden suyu sektöründe temelde 4 alanda, inovasyon gerçekleştiriliyor; doğal iyilik inovasyonları, doğadaki bileşenleri uyumlu şekilde birleştiren inovasyonlar, ileri dönüşümle ilgili inovasyonlar ve doğayla, iklimle bütünleşik konularda inovasyon. Sağlık inovasyonları kapsamında, şeker gibi bazı bileşenleri almamızı engelleyecek kolay sağlık inovasyonlarının yanı sıra bizi yenileyecek, enerjik yapacak inovasyonları gerçekleştiriyoruz. Bağışıklık güçlendirici inovasyonlarımızı, çeşitli vitamin ve mineral desteklerimizle gerçekleştiriyoruz. Dünyanın temel yapı taşlarıyla birleştirebileceğimiz, her şeyi kapsayıcı inovasyonlar, duygulara hitap eden inovasyonlar, yani mutluluk verici, stres azaltıcı inovasyonlar üretebiliyoruz”.
 
Tuğba Şimşek: "Kızılay Plus ürünleri ile karbon nötr ürün sertifikası aldık"
Şimşek, Türkiye’nin 2030’a kadar karbon emisyonunu azaltma konusundaki ulusal katkı beyanının yüzde 41 olarak açıklanmasıyla ilgili; “Yapılan araştırmalar bu azaltmanın yüzde 12’sini inovasyon yaparak gerçekleşeceğini gösteriyor. Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerini, sürdürülebilirlikten ayıramadığımızı görüyoruz” dedi.  Şimşek, “Sektör için belli inovasyon konuları bulunuyor. En önemlisi temiz etiket konusu, yani mümkün olduğunca kimyasal bileşenlerden arınmış, daha az bileşen kullanılan ürünlerin geliştirilmesi. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor.  Diğer konu şekerin azaltılması. Hem sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi hem karbon emisyonunun azaltılması, hem de obeziteye karşı yapılan çalışmalar kapsamında şeker azaltılıyor. Ülkemizin 2053’e kadar sağlamak istediği karbon nötr ürün stratejilerine uyum sağlamak için ürün geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Kızılay Plus ürünlerinde Türkiye’de ilk kez maden suyu sektöründe karbon nötr ürün geliştirme çalışması yaptık. Kızılay Plus ürünleri, şeker içermeyen, farklı duygulara karşılık gelen ürünler. İleride çok büyüyecek bir kategori ve ürün grubu. Karbon nötr ürün belgelendirmesi ilk kez yapıldı. Kızılay Plus ürünleri ile Karbon Nötr Ürün sertifikası aldık” diye bilgi verdi.
 
Şişecam Sürdürülebilirlik Uzmanı Aslı Fırat Esen, “2022 yılı Uluslararası Cam Yılı ilan edildi. Biz de bölgesel liderliği üstleniyoruz. Sorumluluğumuzdaki 11 ülkede camın kullanımın arttırılmasına yönelik çalışmaları sürdürüyoruz.  Cam, yüzde yüz ve sonsuz kez geri dönüştürülebilir bir malzeme. Bu materyale sahip olmak, insanlık tarihi için büyük bir şans. Gelecek nesillere cam gibi sürdürülebilir bir ürün bırakmaya çalışıyoruz. 2023’ün ikinci yarısında depozito sistemi devreye alınacak. Geri dönüştürülebilir tüm malzemeler ayrıştırılarak toplanacak. Geri dönüştürülecek ve döngüsel ekonomiye dahil olacak. Türkiye ekonomisine katkı sağlayacak.” dedi.
 
Mert Alkış: "Maden suları tatlandırıldı, renklendirildi, gençlere de hitap edecek bir formata getirildi"
Döhler Türkiye Satış Müdürü Mert Alkış, maden sularını Türkiye’de gençlerle buluşturmanın çok önemli bir nokta olduğuna inandığını belirterek; “Maden suları 25-30 yıl önce sade olarak piyasada bulunan, insanların tüketim noktasında yemekten sonra destek olarak hazmı kolaylaştırsın diye içtiği bir üründü, ülkeye giren aromalı maden suları ile birlikte bu maden suları tatlandırıldı, aromatik yapı kazandırıldı, renklendirildi, gençlere de hitap edecek bir formata getirildi. Tadı güzel olmadığı sürece bir ürünü içiremezsiniz. Biz de bu tarz ürünleri, ona uzak olan kesimlere tanıtmak ve tüketimini artırabilmek için çeşitli reçetelerle sektöre hizmet veriyoruz. Piyasada çok sayıda soğuk çay ürünü bulunuyor. Bu tarz ürünlerin çay bazları, önceden yurt dışından geliyordu. 3-4 yıllık Ar-Ge sonucunda Rize çayından bu çay bazını yurt dışındakiyle aynı kalitede olacak şekilde ürettik. Elek üzerinde kalan kaba parçaları kullanılmıyor. Çöp olarak değerlendirilen kısım, yakılıyor, ekonomik değeri olmuyor. Biz bunları alıp işledik, çay bazı yaptık. Almanya’dan aldığımız çay bazını artık Almanya’ya satıyoruz. Artık Almanya’daki tüketiciler de Karadeniz çayını içerek soğuk çay içiyorlar. Depolama sorunu olan bir ürünü alıp katma değer kazandırıp hem ithalatı kestik hem de ihraç ederek tam tersi bir denge yarattık. Kazan kazan bir strateji uyguladık”.  
 
Pandemi sürecinin öğrettiği konuların içecek sektörüne etkilerinden söz eden Alkış; “Globalden lokale kaymaya başladık. Maliyet artışı olunca lokal tedariğin önemi ortaya çıktı. Kritik nokta, pandemi döneminde kimyasallara ihtiyaç oldu. Hammadde sıkıntısı yaşanınca tedarik zincirini çoğaltılıp lokalleşen şirketler başarılı oldu. Yurt dışına yaptığımız satışla dış ticaret dengesine de pozitif bir katkı sağladık. Gaz krizi dolayısıyla Avrupa’da öngörülemezlik söz konusu. Avrupa’da, hızlı bir şekilde altyapılarını kömüre doğru adapte etmeye başladılar. Biz bunu da öngörerek doğalgazın yanı sıra meyve atıklarını kurutup yakılacak bir sistem kurduk. Atık olarak gidiyor, acil durumda enerjiye çevrilebiliyor. Katma değerli ürün de elde edebiliyorsunuz” dedi. 
 
Ali Gizer: "Sonsuz bir geri dönüşüm kabiliyeti olan camı geri dönüştürmüyor, atıyoruz"
Sürdürülebilirlik Uzmanı Ali Gizer, sektörün geleceği sorusuna, “Dua edelim üzerinde konuşabildiğimiz bir suyumuz var, burada kongre yapıyoruz. Ama gelecekte bu konu riskli. Umutlu bir insanım. İnsanlığın karşı karşıya olduğu bu meseleyi çözebilecek kapasitemiz var. Geriye karar alıp hayata geçirmek kalıyor. Küresel bir gelecek öngörüsü yaptığımızda cam hep yaşamımızda olacak, uzay çalışmalarından enerjiye kadar çok geniş bir kullanım alanı olacak diyebiliriz. Ancak maden suyu camda mı içilecek bilmiyorum. Uzun bir süre içilecek. Ancak, insani ve çok yüksek volümlü tüketimlerimizde beklenenin ve sanılanın aksine plastiğin biraz daha fazla yaşamımıza gireceğini bekleyebiliriz. Lojistik, günün sonunda kamyonda ne taşıdığına bakıyor. Su mu, maden suyu mu, cam mı? Konumuz;  tek kullanımlık plastikler ve bunların atılması. Plastik hayranı değilim. Camı da sever ve tercih ederim. Neden tercih ediliyor dediğimde cam atıldığında doğaya zarar vermiyor deniliyor. Problem şu. Atmaktan söz ediyoruz. Sonsuz bir geri dönüşüm kabiliyeti olan bir cismi de atıyoruz. Geri dönüşüme hazırlıklı olmak gerek. İnovasyonu da sadece nesnede değil tüm faaliyet alanımızda düşünmeliyiz. İnovasyonu yaparken mutlaka iş modeli karşılığını da hayal etmemiz gerekiyor. Örneğin, depozitonun sahadaki karşılığı düşünülmeli. 24-36 şişeyle 1 tane şişe alınıyor. Rasyonel değil. Nesneye odaklanmadan iş yapılmalı. Kendi değerinizi marka temelli değil insani faaliyetin hangi noktasında olmalıyım odağıyla belirlemelisiniz” diye belirtti.
 
Gizer, “2050 ile ilgili 1 milyar insanın suya erişmeyen bölgelerde yaşayacağı öngörülüyor. Aslında oralarda yaşanamayacak, büyük bir göç dalgası olacak. Bölgelere ulaşabilmek konusu, ürünlerin nasıl ulaştırılacağı bugünden hayal edilmeli, hazırlık yapılmalı. 2030’da kim olacağız, 2050’de kim olacağız bunların cevabını vermemiz gerekiyor” dedi.