Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Küçük yatırımcılar için büyükler RİSK oluşturuyor

Tarım ve hayvancılık sektörüne yatırım yapma kararı alan büyük yatırımcıların sayısı giderek artıyor.





semsi_bayraktar.jpg

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar,  “Diğer sektörlerden tarım sektörüne sermaye akışının olmasını her zaman olumlu karşılıyoruz. Bunun mutlaka ülke hayvancılığına faydaları olacak. Fakat kurulan büyük ölçekli işletmelerin faydaları yanında küçük ölçekli işletmeler açısından bazı riskler taşıdığını dikkate almak ve bu yönde tedbirleri hayata geçirmek gerekiyor. Yani büyükleri kuralım derken küçükleri yok etmemeye dikkat etmeliyiz” dedi.

 

Ülkemizde et sektörünün ve üreticinin son yıllardaki durumunu değerlendirmenizi istesek, öne çıkan başlıca konular neler olur?

2008 sonrası yaşananlar ve beraberinde gelen uygulamalar önemli. Yem fiyatları artarken süt fiyatlarının düşmesi neticesinde birçok damızlık süt hayvanı o tarihte kasaba gönderilmişti. Bunun sonucunda ortaya çıkan et açığı nedeniyle ithalat yoluna gidildi. Besilik, kasaplık canlı hayvan ve karkas et de dahil olmak üzere 2,5 milyar doların üzerinde ithalat yapıldı. Üretimi tekrar canlandırmak ve bu alana yatırımı çekmek amacıyla teşvik verildi ve yatırımların verilen teşviklerle birlikte yatırımların artması, bu kapsamda da damızlık hayvan ithalatının artması, bu amaçla da son 1,5 yılda 90 bin baştan fazla damızlık hayvanın ithal edilmesi ve bunun  için de 300 milyon dolardan fazla dövizin dışarı aktarılması öne çıkan önemli konular olarak dile getirilebilir. Yakın zaman için ise kamuoyunda "saman krizi" olarak ifade edilen konuyu söyleyebiliriz.

 

Tarım ve hayvancılık sektörüne yatırım yapma kararı alan işadamlarının sayısı giderek artıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz diğer sektörlerden tarım sektörüne sermaye akışının olmasını her zaman olumlu karşılıyoruz. Bunun mutlaka ülke hayvancılığımıza faydaları olacak. Fakat kurulan büyük ölçekli işletmelerin ya da gelen sermayenin faydaları yanında küçük ölçekli işletmeler açısından bazı riskler taşıdığını dikkate almak ve bu yönde tedbirleri hayata geçirmek gerekiyor. Yani büyükleri kuralım derken küçükleri yok etmemeye dikkat etmeliyiz.

 

100 baş ve üzeri kurulan işletmeler beraberinde risk de getiriyor diyebilir miyiz?

Büyük yatırımların artması, bölgede faaliyet gösteren ve daha düşük maliyetli üretim yapan büyük işletmelere karşı hiçbir korunma tedbirine sahip olmayan küçük ölçekli hayvancılık işletmelerinin pazar payını kaparak atıl duruma düşmesine neden olabilir. Böylesine büyük işletmelerin kurulması bazı yönlerden süt sanayicisinin işine geliyor. Çünkü, onlar için birçok dağınık ve küçük ölçekli işletmeyi gezmektense bu tür işletmelerle bağlantı yapmak daha karlı oluyor. Böylece hem toplama maliyetleri düşmekte hem de belli standartlarda süt tedarik edebiliyorlar. Yakın zamanda küçük işletmeler bu nedenle sütünü satmakta zorlanabilir. Türkiye süt piyasası sürekli istikrarsızlıkla boğuşuyor.  Bu tür büyük yatırımların giderleri de çok büyük oluyor. Çiğ süt satış fiyatlarındaki en ufak bir aşağı yönlü dalgalanma üretimi ciddi sıkıntıya sokuyor.  Küçük üreticiler belki bu durumda üretimden çekilebilme gücüne sahip olabilirler ama böylesine büyük yatırımların bir anda elden çıkarılması mümkün olmuyor. Çünkü piyasadaki istikrarsızlık, bırakın bu alana yatırım yapacak girişimcileri bulmayı ve işletmeyi devretmeyi, neredeyse satmayı imkansız kılıyor.  Kaldı ki, 2008-2009 fiyatlarının ciddi düştüğü dönemde bu tür büyük işletmeler bile isyan etmiş, soruna çözüm bulunması yönünde birçok girişimde bulunmuşlardır.

 

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının destekleri, AB çerçevesinde verilecek teşvikler, bu yatırımlara olan ilginin artmasında ne denli etkili?

Mutlaka çok büyük katkısı var.  Devletin verdiği bazı destekler dikkatle takip ediliyor. Yatırımcıların  bir kısmının, fizibilite yapıp, çıkan sonuca göre yatırım kararı aldıklarını görebiliyoruz. Ama bizce yatırımların kurulması kadar sektörde üretimlerini sürdürülebilir kılmaları daha önemli. İşte tam bu noktada yüksek maliyetler ve istikrarsız piyasa fiyatları önemli rol oynuyor. Çünkü büyüklerin yatırımları kadar kayıpları da büyük oluyor, olası olumsuz gelişmeler neticesinde sektörden bir anda çıkmaları küçük işletmeler kadar kolay olmuyor.  Çünkü, istikrarın olmadığı bir dönemde ne hayvanlarını, ne de işletmelerini satabilecek girişimci bulamıyorlar.

 

İthal etin önüne geçebilmek ve ihracatçı konuma gelmek için üreticiye ne gibi destekler sağlanabilir?

Öncelikle ithal fiyatların iç piyasayı bozmasını önleyici tedbirin alınması gerekiyor. Bunu nasıl sağlarsınız diye sorarsanız, gümrük vergilerini yükselterek diye cevap verebiliriz. Bu sayede fiyattan kaynaklanan haksız rekabeti önlemiş olursunuz. İkincisi ülke içinde üreticilerin üretimi devam ettirebilecekleri bir fiyatın oluşmasını sağlamak gerekiyor. Bunu da piyasada arz talep dengesinin sağlanmasına yönelik tedbirler ve ete verilecek teşviklerle sağlayabilirsiniz. Bugün itibariyle uzun süredir önemsediğimiz, hayvancılığımızın gelişmesine ve sorunlarının çözümlenmesine önemli katkı sağlayacağına inandığımız ve yetkililere her platformda ilettiğimiz, hayvancılık sektöründe müdahale kurumlarının oluşturulmasıyla ilgili talebimizi dikkate alan çalışmanın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker’in yaptığı, Avrupa Birliği ve gelişmiş birçok ülkede yıllardır uygulanan “hayvansal ürünlerle ilgili müdahale sistemlerini kuracağız” şeklindeki açıklamasıyla başlatılmış olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Hayvancılığımız ve üreticilerimiz için çok faydalı olacağına inandığımız böyle bir kurumun oluşturulması çalışmalarında tüm sektör paydaşlarının görüşlerinin alınması ve tam bir mutabakat sağlanarak kurulumunun sağlanması ve bir an evvel faaliyete geçirilmesini bekliyoruz. Sorunun ihracatçı olabilmek için ne yapabiliriz şeklindeki ikinci ayağı için ise söyleyebileceğimiz en önemli şey; hayvan hastalıklarıyla etkin mücadelenin yapılması, gıda güvenliğinin sağlanması, uluslararası standartlarda üretim yapılması şeklinde cevaplandırabiliriz. Bunları sağladığımız takdirde sürekli dile getirilen "kırmızı ette büyük oranda ithalatçı olan ülkelere yakınlığımız" gibi jeopolitik avantajımızı etkin bir şekilde kullanabiliriz.  

 

Üreticilerin yemde uygulanan KDV’nin düşürülmesi yönünde talepleri sizce ne denli ciddiye alınıyor?

Hayvancılıkta yem maliyetler içinde yüzde 65-70 gibi önemli bir paya sahip.  Dolayısıyla yem fiyatlarında meydana gelen yükselmeler üreticileri tedirgin eder, eğer ürün fiyatları düşerken bu yükselmeler yaşanıyorsa tedirginlikleri daha da artar. Dolayısıyla yemde fiyatı düşürmeye yönelik yapılacak KDV'nin düşürülmesi gibi iyileştirmeler üreticilerimizin her zaman talep ettikleri bir husus. Ama şu ana kadar bu yönde atılmış herhangi bir adım yok. Fabrika yemi fiyatlarının düşürülmesi için ise öncelikle kullanılan hammaddelerin üretim maliyetlerinin düşürülmesi, bunun için ise gübre, mazot gibi girdi kalemlerinde verilen desteklerin artırılması gerekiyor. Bunun yanında en önemli kaba yem kaynaklarımızdan biri olan meraların mera kanunu çerçevesinde yapılan çalışmalarının bitirilmesi ve çiftçilerimizin kullanımına sunulması zorunluluğu bulunuyor. Yem bitkilerine (yonca, korunga, fiğ vb.) verilen desteklerin destek birim fiyatlarının artırılması ile kaba yem açığının da büyük oranda kapatılması mümkün olabilecek.

 

Et ve Balık Kurumu aracılığıyla piyasaya sağlıksız et sürüldüğü iddiaları kısa zaman önce basında yer aldı. Kurumdan bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı yönünde açıklama gecikmedi. Bu yaşananların sizce sektöre yansımaları neler? 

Bu tür tüketiciyi tedirgin edici haberler her zaman sektöre zarar vermiştir. Basında buna benzer birçok habere zaman zaman rastlamak mümkün. Bu aşamada kamunun etkin denetimiyle tüketici güveninin sağlanması önem arz ediyor. Böylece tüketicilerin bu tür haberlere değil kurumların açıklamalarına itibar etmesi sağlanabilecek. Bakanlığımızın son zamanlarda bu yönde atmış olduğu adımlardan gerek mevzuat değişiklikleri, gerekse piyasada tüketiciyi kandıran ya da tüketici sağlığını riske sokan firmaları teşhir etme uygulamasını çok önemsiyoruz ve devam etmesini temenni ediyoruz.

 

Ülkemizdeki et sektörünün yakın gelecekte nasıl bir yapıya bürüneceğini ve nasıl bir büyüme sergileyeceğini öngörüyorsunuz?

Ülkemizde yapısal sorunlar çözülebilir, hastalıklarla etkin mücadele edilebilir, maliyetleri düşürücü tedbirlerle birlikte üreticiler desteklenmeye devam ederse jeopolitik konumdan kaynaklanan avantajımızı etkin bir şekilde kullanmamız için hiçbir engel kalmayacak. Türkiye bu konuda bölgesinde en güçlü ve önemli ülkelerden birisi olabilir.

 

Bugüne kadar Türkiye’nin ne saman ne de kaba yem ihtiyacı olmadığını ancak bu yıl İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde beklentilerin üzerinde bir kuraklık yaşandığını belirten Şemsi Bayraktar,  “Bu yıl 21 milyon ton buğday beklerken bunu 19 milyon tona revize ettik. Tabi bunun bütün doğal sonucu olarak da saman sıkıntısı da baş gösterdi ve bunun dışındı 14 milyon ton civarında kaba yem ihtiyacımız var” dedi.

Bakanlık çitçiyi hangi noktalarda destekliyor?

Devletin hayvancılığa verdiği teşvikler (süt teşvik primi, hayvan başına destek, buzağı desteği, yem bitkileri desteği vb.)

Devlet destekli düşük faizli krediler (Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri kanalıyla kullandırılan, yüzde 60’a varan oranlarda bir faiz indirimi ve azami 7,5 milyon TL’ye kadar, işletme kredilerinde azami 24 aya, yatırımda ise 7 yıla kadar bir ödeme süresi vardır). Bu uygulama 2010 yılında başlatılan sıfır faizli kredi biçiminde değiştirilmiştir.

Doğu Anadolu Projesi (DAP) ve Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında damızlık büyükbaş hayvancılık yatırımlarının desteklenmesi amacıyla 50 baş üzeri işletmelerin kurulumunu teşvik etmeyi amaçlayan ve 2010-2012 yılları arasında uygulanacak olan hibe destekler.

2010 yılında 20 ilde başlatılan, ilerleyen zamanlarda da 22 ilin daha eklenerek toplamda 42 ilde uygulanacak olan Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Yardım Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD) çerçevesinde süt ve et hayvancılığına yönelik kullandırılacak olan hibe destek programları 2011 yılında olduğu gibi 2012 yılında da bu alanda önemli bir iç talep oluşturabilecektir. Hayvan alımını değil, sadece yatırımı desteklemeyi amaçlayan bu program, süt hayvancılığında en fazla 100 başa, beside ise 250 başa kadar ve meblağ olarak ise 1 milyon Avro’ya kadar bir desteği öngörmektedir.