Banner Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Kaynaklarımızı ihracata konu olabilecek mal ve hizmetler için kullanmalıyız

Türkiye’de mevcut iç kaynak kısıtı yüksek hızda büyümeyi sınırlandırdığını dile getiren Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ekrem Keskin, kaynakların daha fazla miktarda dış ticarete konu olabilecek mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılmasının büyümeye katkıyı artıracağını belirtiyor.
 




Ekrem KeskinEurofins Turkey Yönetim Kurulu Başkanı ve Gıda Teknolojisi Dergisi’nin Bilimsel Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Pala tarafından organize edilen ve Türk gıda sanayinin önde gelen isimlerinin katıldığı 2018 yılının üçüncü “Kahvaltı Sohbetleri” toplantısı 27 Mart Salı günü İstanbul Ataşehir’de bulunan Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı (MAREV) Sosyal Tesisleri’nde yapıldı. Etkinlikte; Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ekrem Keskin, “Türkiye ve dünya ekonomisi ile döviz kurlarındaki hareketlilik” konulu bir konuşma yaptı.
 
Toplantının açılışında konuşan Prof. Dr. Mehmet Pala, “Ekrem Keskin bu toplatımızda Türkiye ve dünya ekonomisinde yaşanan son gelişmeleri paylaşacak. Önemli ve güncel bir konuda önemli bilgiler aktaracağını düşünüyorum. Sanırım buradaki çoğu katılımcımız doların ve Euro’nun durumunu merak ediyor. Sözü kendisine bırakmak istiyorum” dedi.      
 
“Türk Lirası değer kaybedebilir ama kazanabilir de”  
Günümüzde en çok merak edilen konuların başında Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değerinin ne olduğunun geldiğini ve bu noktada merakın arttığını belirten Doç. Dr. Ekrem Keskin, son dönemde TL’nin dolar karşısında gösterdiği oynaklığa dikkat çekerek, “Dalgalı kur politikasının uygulandığının farkında olunmalıdır” dedi. Göstergelerin bugünden itibaren önümüzdeki 1 yıllık süreçte TL’nin dolar karşısında  değer kaybedebileceği gibi değer de kazanabileceğini gösterdiğini ifade eden Keskin, asıl meselenin bu oynaklığa sebep olan faktörleri anlamaya çalışmak olduğunu söyledi. 
 
Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri etkileyen ana dinamiğin uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmeler olduğunu kaydeden Keskin, Türkiye’nin dış ticarette ve sermaye hareketlerinde dışa açık bir ülke olduğunu ve milli gelire oranının neredeyse %50 olduğunu belirterek, büyümenin finansmanında sermaye hareketlerinin oldukça önemli bir role sahip olduğunu açıkladı. Ekrem Keskin, bu sebeplerden ötürü uluslararası çevrede olup bitenlerin Türkiye’yi fazlasıyla etkilediğine dikkat çekti.
 
“Dış ticareti engelleme çabaları gerilimi artırır”
Türkiye’nin çevresinde yaşanan gelişmelere bakıldığında, küresel anlamda 2008 yılından bu yana görülen en iyi toparlanmasının yaşandığını belirten Doç. Dr. Ekrem Keskin, “Hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde yaygın bir büyüme söz konusu. Bu iyileşme sayesinde bazı ülkeler enflasyon baskısı altında ve parasal genişlemeyi durdurma kararı aldılar ve bu ülkelerde faiz oranları yükselmeye başladı. Petrol ve emtia fiyatlarında yeniden artış yaşanıyor. Uluslararası derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu düşürdüler. Dünyada çok hızlı bir teknolojik değişim yaşanıyor. İş yapma biçimi, üretim şekli ve iş maliyetleri üzerindeki etkileri bakımından ülkemiz buna ayak uydurmaya çalışıyor. Maalesef şu günlerde ABD başta olmak üzere bazı ülkeler dış ticarette korumacılık eğilimi içine girdiler. Üzülerek söyleyebilirim ki dünya siyasetini derinden etkileyecek en önemli dinamiklerden birinin başladığını düşünüyorum. Geçmişte dünyada yaşanan ekonomik krizler ve arkasından gelen siyasi gerilimlerin arkasında bu tür korumacılık politikalarının da etkisi vardır. Bu sebeple yeniden başlayan dış ticareti engelleme çabalarının gerginliğinin dünya geneline yayılacağını düşünüyorum” diye konuştu.
 
“Günümüzde bir uzlaşı sorunu var”
Ekonomilerin küreselleştiği günümüzde bazı ülkelerin ekonomik olarak hala kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etme eğilimi gösterdiğini anlatan Ekrem Keskin, bunun uluslararası siyasette yaşanan liderlik sorunundan kaynaklandığını belirtti. Geçmişte dünya ekonomisini toparlayan ve barışı savunan siyaset adamlarının sayısının az olduğunun altını çizen Keskin, her ülkenin kendisi için en uygun olan çıkış yolunu tercih ettiğini aktararak, “Üniversitede hocalarımız derslerde bize, ‘mikro iktisatta bir firma için en iyi olan makro iktisatta ekonomi için her zaman iyi olmayabilir’ derlerdi. Bir ülke için en iyi olan, bu kadar iç içe girmiş ekonomik ilişkilerde dünya ekonomisi için iyi olmayabilir. Dolayısıyla bir uzlaşı sorunundan bahsetmek mümkün. G-20 platformu 10 yıldır bir araya gelmesine rağmen şu ana kadar ortaklaşa az sayıda politikayı ortaya koydu” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin çevresinde yer alan önemli ülkelerin ekonomik ve siyasi yaptırımlarla karşı karşıya kaldığını anımsatan Ekrem Keskin, bu durumun Türkiye’nin ticaretini olumsuz etkilediğini ifade etti. Keskin, yine komşu ülkelerdeki etkili olan savaş ortamı ve siyasi gelişmelerin başta turizm ve lojistik olmak üzere pek çok sektöre olumsuz yansımaları olduğuna vurgu yaptı.     
 
“Seçimlerden dolayı hükümet büyüme isteyecek”
Dünyada hareketli bir sürecin yaşandığı bugünlerde Türkiye’nin gündeminde seçimlerin önemli bir yere sahip olduğuna dikkat çeken Ekrem Keskin, bu dönemde büyümenin öncelikli bir konu olduğunu belirtti. Doğal olarak ekonomideki iyileşmenin seçmen davranışlarını ve dolayısıyla seçimleri etkilediğinin bilindiğini anlatan Keskin, seçmenlerin gelir ve refah artışına önem verdiklerini hatırlattı. Bu nedenle istihdamın artırılmasının da önemini dile getiren Keskin sözlerine şöyle devam etti: “Bu süreçte sosyal transfer harcamaları yapılırken, reformlar doğal olarak ikinci planda kalabilecektir. Ülkemizin gündeminde tasarruf artışını destekleyecek zor reformlar var. Son birkaç yıldan bu yana birtakım jeopolitik risklerin de etkisiyle bazı sektörlerin performansında yavaşlamalar yaşanmaktadır. Ülkemiz sıcak bir savaşın içinde, Avrupa Birliği ile ilişkiler son dönemlerdeki toparlanmaya rağmen eskiye göre daha soğuk soğuk. Bunun yanı sıra ABD ile ilişkilerimiz bölgesel anlamda ciddi anlaşmazlıkları gösteriyor. Tabii ki Türkiye’nin bu  ilişkiler konusunda haklı gerekçeleri olduğunu düşünüyorum.
 
“Yüksek enflasyonda önlerdeyiz”
Türkiye’nin önceki yıllarda yurtdışından yüzde 1-1,5 oranında borçlanırken şimdilerde yüzde 2-2,5 oranındaki faizlerle borçlandığını aktaran Doç. Dr. Ekrem Keskin, dış kaynak ve finansman maliyetlerinin artış gösterdiğini kaydetti. Türkiye’nin büyüme için dış kaynağa ihtiyaç duyan bir ülke konumunda olduğuna vurgu yapan Keskin, “Bugün yabancı yatırımcının sorduğu önemli sorulardan biri şudur: ‘Türkiye’ye dış kaynak girişi yavaşlarsa ekonomi nasıl bir pozisyon alır?’ Bizim her yıl dışarıdan aşağı yukarı 30-40  milyar dolar kaynak bulmamız gerekiyor. Dalgalı kur sisteminde kur riski yüksek. Şirketlerimizin borçlanmalarında yabancı kaynakların payı önemli bir yer tutuyor. Enflasyonun dünya genelinde en yüksek olduğu 10 ülke içinde yer alıyoruz. Büyümede ilk sıralardayız ama dış ticaretimizde rekabet gücümüzü kemiren unsur olan enflasyonumuz hayli yüksek. Bütçe disiplimiz olumlu ancak tasarrufa daha fazla ihtiyacımız var” şeklinde konuştu.
 
“Dış kaynak girişi devam etse de yavaşladı 
“Türkiye büyüme istiyor ama içeride bunu sağlayacak kaynak sınırlı. Kredi büyümesi için hazinenin net ödemeşi olması, mevduatın büyümesi ya da daha fazla kaynak girişi olması gerekir” diyen Ekrem Keskin, “Ülkemizin öz kaynakları eskisi kadar hızlı büyümüyor. Özel sektörün borçlanmasında artış var.  Dış kaynak girişi önceki yıllardaki kadar güçlü değil. Bir ara 70-75 milyar dolarları bulan dış kaynak girişimiz yurtışındaki gelişmelerin de etkisiyle şu anda 30 milyar dolarlar seviyesinde. Kaynak maliyetimiz yüksek ve yatırım performansımız yeni yeni toparlanıyor. Bundan 3 yıl önce Londra Borsası’ndan borçlandığımız faiz %0,60 iken, bugünlerde bu oran %2,60’a geldi. ABD’de 10 yıllık tahvil faizi son üç yıl içinde %1,40’tan %3’e geldi ve bu yılın sonunda %3,5 olması bekleniyor. ABD’nin kendi yatırım fonlarının bile şu anda vadettiği faiz %4 civarındadır. ABD’nin uzun dönemli faiz grafiklerini inceledim. Amerika’nın faiz oranlarında yükselme eğilimi olduğu dönemlerde bazı ülkeler olumsuz  döneme giriyor. Dış dünya bozulunca bu durum ülkemize de olumsuz yansımaları oldu” diye konuştu. 
 
Reel faizlerin geçmiş yılların çok altında seyrettiğini anlatan Ekrem Keskin sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sebeple düzey ve etki arasındaki ilişki çok önemli. Son dönemde yurtdışı kaynaklı olarak da nominal faizde eğilim yukarı doğru seyrediyor. Buna rağmen reel faiz oranlarında yüksek düzeyde bir çıkış beklenmiyor. Dış dünyadaki seyri iyi izlemek ve analiz etmek gerekir. 2008 krizinden sonra çok sayıda ülke dünyada çok ucuz faizle likidite bulma kolaylığı yaşadı. Şimdi o kaynaklar gelmediği gibi ülkelerden dışarıya çıkma riski de söz konusu. Bu hareketliliğin iyi yönetiliyor olması lazım. Türkiye açısından önemli bir konu enerjide dışa bağımlı olmamızdır. Ham petrolün varil fiyatı birkaç yıl önce 110 dolarlardan 30 dolarlara kadar düşmüştü. Ancak tekrar yükselişe geçti. Bu da bizim maliyetlerimizi artıran önemli diğer bir etken.”
 
“Enflasyonla mücadele parasal disiplinle sağlanır”
Merkez Bankası’nın (MB) rezervlerinin düştüğünü söyleyen Ekrem Keskin, rezervlerin seyrinin hem yabancı yatırımcılar hem de yerli girişimciler açısından son derece önemli olduğunu vurguladı. 2013 yılından itibaren Türk Lirası’nın reel olarak değer kaybettiğini anlatan Keskin “Bunda enflasyonun yüksek olmasının da rolü var” dedi. Keskin, enflasyonun üretilen mal ve hizmet sepeti ile parasal büyüklükler arasındaki ilişkiyi gösterdiğini, enflasyonla  mücadelenin ancak parasal disiplin ve bunu destekleyecek diğer politikalar ile sağlanabileceğinin altını çizdi. 2000’li yılların başında çift hanelerde dolaşan reel faizlerin uygulanan politikalarla 2014 yılına kadar hızlı bir şekilde düşürüldüğüne değinen Keskin, “Türkiye bunu başardı. Enflasyonu aşağıya çekti, beklentileri iyileştirdi ve reel faizleri düşürdü. Reel faizlerin daha yüksek olduğu 2000-2008 döneminde sabit sermaye yatırımlarındaki büyüme ’tü. Bu durum, yatırımların sadece faizin bir fonksiyonu olmadığını bekleyişlerin de önemli olduğunu göstermektedir. Faizlerin daha düşük olduğu 2009 ve 2010 yıllarında yatırımlar yavaşladı çünkü dış talep düştü. Bu süreçte dışarıya mal ve hizmet satışı yavaşladı. Beklentiler, faiz ve diğer unsurları etkiliyor. Dolayısıyla faiz önemlidir ama yatırımlar için dış siyasi gelişmeler, liberal ticaret politikaları, uluslararası ekonomik konjonktür, jeopolitik riskler gibi başka faktörlerin etkisi vardır” şeklinde açıklamalarda bulundu. 
 
“Dolar bazında milli gelirimiz 2012’den beri yatay seyrediyor”
Yabancı yatırımcıların son dönemde en çok FED faizlerinin yükselmesinin Türkiye ekonomisini etkileyip etkilemeyeceği, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin geleceği, dış kaynak girişinin azalmasının ve kredi notundaki düşüşlerin olası sonuçları gibi konuları merak ettiğini belirten Doç. Dr. Ekrem Keskin, “Peki neler yapmamız gerekiyor? Öncelikle Türk Lirası’na yeniden güven kazandırılması ve enflasyonun düşürülmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra bütçe disiplinimizi sürdürmeli ve sermaye piyasamızı ve özkaynaklarımızı büyütmeliyiz. Kaynaklarımızı dış ticarete konu olabilecek mal ve hizmetlerde kullanmamız çok önemli. Kaynaklarımızı verimli ve doğru alanlarda kullanamazsak ve büyütemezsek büyüme hızımızı düşürmek durumunda kalırız. Oysa amacımız milli gelirimizi ve refahımızı artırmak olmalıdır” dedi. 
 
“Avrupa’daki büyüme ekonomimize olumlu yansır”
Uluslararası arenada yaşanan ekonomik toparlanmanın Türkiye’ye yansımalarının olumlu yönde olacağını anlatan Ekrem Keskin, Türkiye’nin ihracatının %45’ini Avrupa Birliği ile gerçekleştirdiğini, bu sebeple Avrupa ekonomisinde yaşanan büyümenin ihracata olumlu yansıyacağını söyledi. Uluslararası piyasalarda faizlerin artması nedeniyle Türkiye gibi ülkelere girmiş yabancı kaynaklı paraların kendi ülkelerine doğru gidebileceğini kaydeden Keskin, bundan ötürü gelen sermayeyi uzun süre kalacak ve yeni sermaye girişini özendirecek yaklaşımların önemli olduğu bir dönemden geçildiğini dile getirdi.