Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Kentsel tarımın gıda güvenliğini artırma ve deprem sonrası iyileştirme potansiyeli

Maltepe Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Öğretim Üyesi ve Lokistik Derneği (LODER) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Atiye Tümenbatur, kentsel tarımın gıda güvenliğini artırma ve deprem sonrası iyileştirme potansiyelini Gıda Teknolojisi Dergisi için kaleme aldı.
 
* Bu makale Gıda Teknolojisi Dergisi'nin Nisan sayısında yayımlanmıştır. 




Tarımsal üretimHızlı veya yavaş başlangıçlı olabilen afetler bir zaman sürekliliği içinde azaltma, hazırlık, yardım ve iyileştirme gibi afet yönetiminin farklı unsurlarını içeren bir dizi aşamayı kapsamaktadır. Bu aşamaların titizlikle belirlenmesi öncelikle bölgede faaliyet gösteren insani yardım çalışanlarının ve yöneticilerinin ilgili ihtiyaçların belirlenmesine yönelik uygun afet yönetimi faaliyetlerini gerçekleştirmesine yardımcı olabilmektedir. Yardım aşaması, bir felaketin meydana gelmesinin hemen ardından, hayatta kalanları arama kurtarma çalışmalarının yanı sıra barınak, su, yiyecek ve tıbbi bakım gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla acil yardımın sağlandığı ve istisnai önlemlerin alınması gereken dönemdir. Rehabilitasyon veya iyileştirme aşamasında ise afetin neden olduğu etkilere yapısal uyum sağlamak ve insanların kaybettiklerini geri kazanmalarına yardımcı olmak amacıyla operasyonlar planlanarak gerekli kararlar alınırken yeniden yapılanma aşamasında bir rehabilitasyon döneminden sonra etkilenen bölgeleri eski yaşam koşullarına geri döndürmek için yapılan eylemler yer almaktadır. Bu tür eylemler, kalıcı konutların inşasını ve tüm hizmetlerin tam olarak restorasyonunu içermektedir. Risk azaltma çalışmaları afet yönetiminin en önemli aşaması olup tehlikenin yoğunluğunun ve savunmasızlığın bir fonksiyonudur (Risk = Tehlike x Güvenlik Açığı). Farklı tehlike türleri felaketlere neden olabilmekte ve kriz durumlarını tetikleyebilmektedir. Bir tehlikenin etkisini öngörme, başa çıkma, direnme ve tehlikeden kurtulma kapasitesi olarak tanımladığımız savunmasızlık durumunda krizler hassas bölgelerde daha yüksek bir etkiye sahiptir. Özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olmak üzere kentteki yoksullar üzerinde önemli bir etkisi vardır.
 
Afetler çoğunlukla öngörülemez olduğundan, kurtarma ve yardım faaliyetleri için gelecekteki potansiyel ihtiyaçları tahmin etmek oldukça zordur. Bir depremin ne zaman olacağını, etkilenen nüfusun ne kadar olduğunu, altyapının ne kadar yıkıldığını ve etkinin ne kadar süreceğini maalesef bilememekteyiz. Afet bölgesindeki hem doğal hem de sosyal ortamlar her zaman karmaşık ve değişken olduğundan insanlar genellikle yiyecek, su, ilaç, çadır ve iletişim ekipmanı gibi ihtiyaç sıkıntısı durumlarında sıkışıp kalmaktadır. Bu sebeple acil durum malzemeleri olarak ifade ettiğimiz afete hazırlık gıdalarının da düzenli olarak taze ürünlerle stoklanması önemlidir. Afetin meydana geldiği andan hayatın normale döndüğü zamana kadar afetzedelerin psikolojik ve fiziksel sağlığını korumak için ihtiyaç duyulan bu gıdalar kısa raf ömrüne sahip ve içeriklerin dağılımı düzelene kadar kullanılabilen gıdaları içermektedir. Ancak olay sonrası acil durum malzemelerine ihtiyaç duyulduğunda stoklarda herhangi bir devir olmaması durumunda bazı kısa ömürlü gıda ürünlerini kalitesi risk altında olabilmektedir. 
 
Bir doğal afetin meydana gelmesi sırasında yaşamın sürdürülebilmesi için insanların öncelikle enerji, protein ve suda eriyen vitaminler başta olmak üzere su ve gıda alımlarının yeterli düzeyde olması hayati önem taşımaktadır. Bebekler, hamile kadınlar, hastalar ve yaşlılar, diğerleriyle aynı miktarda gıda verilse bile, gıda alımındaki yetersizliklere karşı özellikle savunmasızdır ve yetersiz gıda alımları nedeniyle diyet ve beslenme desteği sağlamak yüksek bir öncelik haline gelir. Savunmasız ve desteğe ihtiyacı olan kişileri tespit etmek ve onlara ihtiyaç duydukları maddeleri ve beslenme bakımını sağlamak için bir öncelik sistemin yürürlükte olması önemlidir. Beslenme yaşamı devam ettirmede önemlidir. Bu sebeple afetten etkilenen bireyler açısından barınmanın yanı sıra gıda ve beslenmenin önemi göz ardı edilmemelidir. Acil durumda afet bölgesine ilk 72 saatlik kısa zaman diliminde gönderilen gıdalar, kısa raf ömrüne sahip ve içeriklerin dağılımı düzelene kadar kullanılabilen gıdaları içermektedir. Bununla birlikte 72 saat sonrasındaki uzun dönem gıda tedarikinde taze meyve ve sebzelerin kıtlığı, C vitamini ve besin lifi gibi besin maddelerinin eksikliklerine neden olmaktadır. Ayrıca uzun süreler boyunca karbonhidrat açısından zengin bir beslenme uzun dönemde kan şekeri yüksekliği ve kardiyovasküler hastalıklar gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. 
 
ZeytinDepremler her yıl binlerce ölüme ve milyonlarca dolarlık hasara neden olmaktadır. Yer sarsıntısı, düşen moloz, yapısal çökme, altyapı hasarı, tsunamiler, yangınlar, elektrik kesintileri deprem sırasında ve sonrasında insan hayatını ve refahını tehdit eden tehlikelerden sadece birkaçıdır. Büyük bir depremin etkileri ilk olayı takip eden aylar daha yoğun olmakla birlikte yıllar sürebilmektedir. Depremler ayrıca gıdaya erişimin yanı sıra gıda güvenliği sorununu daha da karmaşıklaştırmaktadır. Bununla birlikte, afet ve krizlerin tamamında olmasa da özellikle müdahale operasyonlarında taze olmayan ve hatta son kullanma tarihi geçmiş yardım malzemelerinin vasıfsız teslim edildiğine tanık olunmuştur. Bu sarf malzemeleri nispeten kısa bir ömre sahip olduklarından ve büyük bir hacimde depolandıklarından, güncelliğini yitirdiklerinde imha edilmeleri veya atılmaları gerektiğinden büyük atıklara neden olabilmektedir. Bu nedenle, bir afet olayı öncesinde, sırasında ve sonrasında dirençli bir gıda sisteminin sağlanması etkili bir gıda yönetimi için kritik öneme sahiptir. Gıda güvenliği konusu geniş bir kavram olsa da araştırmalar, kentsel tarım ile yerel gıda üretimini iyileştirmenin bir doğal afet sonrasında sağlıklı gıda sağlayarak ve uzun vadeli bağımlılığın yarattığı beslenme açığını doldurarak dayanıklılığa katkıda bulunabileceğini göstermiştir. Ek olarak yapılan pek çok araştırmada kentsel tarımın sosyal güçlendirme ve güvenli toplanma noktaları sağlayabildiğini ve bölge sakinleri için bir normallik duygusunun yeniden tesis edilmesine yardımcı olabildiği görülmektedir.
 
Afet sonrası acil yardımın ilk döneminde, tarımsal üretim mümkün olmamakla birlikte dayanıklılık planı şehrin veya ülkenin şokları ve stresleri absorbe etme yeteneğinin bir ölçüsü olmaktadır. Bununla birlikte toplulukları orijinal durumlarına benzer bir duruma geri döndürmenin maliyeti, bir topluluk afet risk azaltma programına yatırım yapma ve bir afet meydana gelmeden önce direncini artırma maliyetlerinden çok daha fazladır. Bu sebeple dayanıklılığa odaklanmak bir sistem veya topluluğun kendisi tarafından neler yapılabileceğinin ve özellikle direnç veya uyum yoluyla stresi absorbe etme kapasitesinin artırılması önemlidir. Dirençliliğin kaynaklarını ortaya çıkarmanın bir yolu da kriz dönemlerinde yaşanan deneyimlerin analiz edilmesidir. Zamansal dayanıklılık dinamikleriyle ilgilenen sosyal-ekolojik bellek herhangi bir felaket sonrası yenilenme döneminde daha geniş bir uzamsal öneme sahip özellikler içermektedir. Sosyal-ekolojik dayanıklılık ile şokları absorbe etme, yeniden düzenleme ve temel işlevleri kaybetmeden gelişmeye devam etme kapasitesi artırılabilmektedir. Bu açıdan çeşitliliğin sosyal-ekolojik dayanıklılığın en önemli ilkesi olduğunu söyleyebiliriz. 
 
Kentsel Tarım ve Afet Sonrası Gıdaya Erişim
Son zamanlarda uluslararası gündemlerde resmen kabul edilen Kentsel ve Kentsel Çevresel Tarım ve Ormancılık, meskûn bir alanda ağaç, gıda ve otlar, saksı bitkileri, yakıt, yem gibi diğer tarımsal ürünlerin ve balıkçılık dahil canlı hayvan yetiştirilmesi gibi çeşitli üretim sistemlerinin yanı sıra ilgili girdi temini, işleme ve pazarlama faaliyetlerini içermektedir. Bu açıdan kentsel tarım bir depremden sonra bir toplumu bağımsız olarak ayakta tutması pek olası olmasa da acil durum beslenmelerine temel besin maddelerinin erişimine katkı sağlayarak gıda ağı kesintileri ve uzun vadeli iyileşme dönemlerinin yarattığı boşlukları doldurabilmektedir. Dolayısıyla kentsel tarımın özelikle bireylerin beslenmesindeki katkılarının yanı sıra toplumun refahı için sosyal değeri nedeniyle de ön plana çıktığını görmekteyiz.  
 
Atiye TümenbaturKentsel tarım uygulamalarındaki çeşitlilik farklı yaş, kültür ve sosyal geçmişe sahip şehir sakinleri arasındaki etkileşimi sağlamaktadır. Bu çerçevede kentlerin sosyo-ekonomik yapısına bağlı olarak yoksulluğun azaltılması ve dezavantajlı grupların sosyal entegrasyonu için önemli bir strateji olabilmektedir. Bunları kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: 
 
· Paylaşılan bahçeler, yeşil alanlar ve açık hava aktiviteleri ile yerel topluluğun canlandırılması 
· Toplulukların dayanışmasını geliştirerek refah düzeyinin artırılması 
· Topluluklar arasındaki iş birliğini geliştirerek sosyal dokuyu korumaya veya güçlendirmeye katkıda bulunması
· Kırsal alanlardan kentleşmiş topluma kültürel geçişi yumuşatmanın bir aracı olarak kullanılması
· Kentsel alanda en az istihdam olanağına sahip olan kadınlar, göçmenler ve mülteciler için iş olanakları sağlaması
· Kültürel mirası korumak ve sürece yaşlıların dahil edilmesi ile kuşaklararası değişim platformu olarak işlev görmesi
· Okul çocukları ve yetişkinler için bir eğitim aracı olarak kullanılabilmesi
· Düşük gelirli nüfusun sağlığını ve üretkenliğini geliştirerek ek gelir elde etme fırsatı yaratarak sosyal eşitliği geliştirmesi
· Sağlıklı gıdaya erişim olanağı sağlaması
 
Kentsel tarım şehirlerin direncine katkıda bulunan entegre bir kentsel faaliyet olup sadece açlığı ve yetersiz beslenmeyi azaltmakla kalmayıp aynı zamanda ekosistemin korunmasına yardımcı olan sürdürülebilir bir gıda üretim sistemidir. Önümüzdeki yıllarda yüksek risk ve afet belirsizliğini göz önüne aldığımızda kentlerin dirençliliğini oluşturmada kentsel tarım uygulamalarının da öneminin artacağını söyleyebiliriz. Sosyal güçlendirmeyi teşvik edici özelliği olan kentsel tarım hizmetler ve faydalar düzeyinde farklı düzeylerde kategorize edilmektedir. En temel düzeyde bahçeler ve çiftlikler olarak yapılan sınıflandırma hobi etkinliği ve mesleki karşılık olarak yapılması bakımından da ayrışmaktadır. Bostanlar, kent içi ve kent çevresi çiftçilik uygulamalarının yanı sıra kişisel tüketim amacıyla özel bahçeler veya çevresel olayların ardından topluluğun toparlanmasına destek olan topluluk bahçeleri gibi pek çok uygulama alanı bulunmaktadır. Afet sonrasında toplum dayanıklılığı için önemli yere sahip topluluk bahçeleri kentsel sosyal-ekolojik sistemlerin dayanıklılığını artırarak şehirleri kriz zamanlarına hazırlamaya yardımcı olmaktadır.  Depremlerin ardından toplum dayanıklılığını artırmayı amaçlayan mekânsal planlama ve tasarım stratejilerine katkıda bulunmakta olup özellikle şehirlerdeki depreme karşı hassas alanlarda değerlidir. Bununla birlikte, her şeyden önce, topluluk bahçeleri sosyal etkileşimleri güçlendirmeye, stresi azaltmaya ve bir afet meydana geldiğinde ihtiyaç duyulan sosyal sermayeyi oluşturmaya yardımcı olur. Bu nedenle, bir afet öncesinde topluluk bahçelerinin planlanması ve kurulması deprem gibi afet durumunda toplum direncinin artmasına yardımcı olmaktadır. Topluluk bahçelerinin yönetişimiyle ilgili sık karşılaşılan engeller, arazi kullanım hakkı güvencesizliği ve yetersiz finansmandır. Afet risklerini azaltmayı amaçlıyorsak, topluluk bahçeleri, şehir planlama politikaları tarafından korunan, uzun vadeli kullanım süresi güvenliği gerektiren uzun vadeli varlıklar olarak düşünülmelidir. Bununla birlikte, bir afet meydana gelmeden önce topluluk bahçelerinin kurulması ve yönetilmesi için yeterli finansmanının sağlanmasının, bir afet sonrasında kentsel topluluk bahçelerinin uzun vadeli yararlı rolünü muhtemelen güçlendireceğini söylemek gerekir. Ek olarak afet öncesi çalışmalarda şehirlerde planlanan topluluk bahçelerinin kontrol ve normallik duygularını geliştirmek ve stresi azaltmak için sosyal etkileşimi ve grup bahçıvanlık faaliyetlerini teşvik eden özelliklerle tasarlanmasının önemli olduğunu vurgulamak gerekir.
 
Kötü beslenme, tüm biçimleriyle şehirlerde büyüyen bir endişedir. Bununla birlikte afetlerde yeterli gıdaya erişim ve gıdanın besin değerlerinin korunması insanların hayatta kalmaları için önemlidir. Yetersiz beslenme sorunu ile karşı karşıya kalan afetten etkilenen insanlar için bu durum doğrudan ya da dolaylı olarak ölüme neden olabilen ciddi bir genel sağlık sorunudur. Yetersiz beslenmeye doğrudan yol açan sebepler ailelerin gıda güvenliğinin olmayışı, aile ya da toplum seviyesinde elverişsiz sağlık uygulamaları; su, hijyen ve sanitasyon yetersizliği ve sağlık hizmetlerine erişimin olmayışı gibi sebeplerden kaynaklanan hastalıklar ve yetersiz gıda alımıdır.  Gıda güvenliği bütün insanların sürekli olarak sağlıklı yaşayabilmeleri için güvenli ve besleyici gıdaya ulaşabilecekleri ekonomik ve fiziksel güçleri olduğunda sağlanabilmektedir. Bu sebeple kentsel gıda sisteminin dayanıklılığı için özellikle güçlü yerel gıda sistemleri oluşturmak ve etkili stratejiler geliştirmek önemlidir.  Afetlerde ise gıda güvenliği ve beslenme değerlendirmeleri tercihen, yeterli beslenme önündeki engellerin belirlenebilmesinin ve gıdanın kullanılabilirliği, gıdaya erişim ve gıdanın optimal biçimde kullanımının geliştirilmesi için yapılan müdahalelerin örtüşmesini içermelidir. Dolayısıyla arazi ve altyapının yanı sıra destekleyici politikaların benimsenmesi ve düzenleyici engellerin kaldırılması gerekir. 
 
Günümüzde kentleşen dünyayı beslemek, kentler için bir zorunluluk haline geldiğinden son yıllarda kentsel tarımın hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde politika yapıcıların ve şehir planlamacılarının ilgi odağı haline geldiğini görüyoruz.  Bununla birlikte kentsel tarımın deprem ve afete hazır olma durumuna entegrasyonu apaçık görünse de bu alanların politika ve şehir planlama bağlamında entegrasyonu hakkında çok az bilgi vardır. Bu sebeple günümüzün karmaşık ve hızla değişen dünyasında kentsel alanlara tutarlılık ve bütüncül bir yaklaşım sağlamak için yerel yönetim kategorileri ve sınırları boyunca stratejik veya entegre kentsel planlamaya ihtiyaç vardır. Ancak mevcut sistemlerin çoğu katı ve yön açısından kısıtlayıcıdır. Bu nedenle agro-politan kalkınma, afet riskinin azaltılması, çevresel değişikliğin hafifletilmesi ve adaptasyonu, entegre havza yönetimi, ekosistem hizmetleri ve stabilizasyon tarımı dahil olmak üzere çoklu yaklaşımların ve perspektiflerin entegrasyonu gereklidir. Agropolitan yaklaşım bir yapılanma stratejisi olup temel amacı tarım ve ekonomiyi desteklemek için bölgenin kalkınmasına destek olmaktır. Ayrıca  mevcut geleneksel ekonomik faaliyetleri yeni modern ekonomik faaliyetlere dönüştürmekte ve çevrenin korunmasına da destek sağlamaktadır. 
 
Son olarak 6 Şubat 2023 sabahı erken saatlerde Türkiye’nin güneyinde, Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi merkezli meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki deprem yaklaşık 13,5 milyon kişinin yaşadığı bölgeyi etkiledi. Resmi verilere göre bölgede 2 milyon insan geçici barınma alanlarında bulunmaktadır. Bununla birlikte 3 milyon kişinin deprem bölgesi dışına göç etmiştir.  Dolayısıyla yaklaşık 6 milyon kişinin barınma sorunu ile karşı karşıya olduğu bu süreçte özellikle çadır kentlerin oluşturulduğu bazı bölgelerde barınma koşullarının son derece yetersiz olduğu ifade ediliyor. Bölgede bugün hala beslenme, atık yönetimi, sağlık hizmetleri ve güvenlik gibi konularda önemli sorunlar yaşandığına dair haberler geliyor. Bununla birlikte depremden etkilenen ve yıkılan on binlerce binadan milyonlarca ton atık ortaya çıktı. Sulak alanlara, tarım arazilerine ve çadır kentlere yakın bölgelere dökülen bu enkaz atıkları insan sağlığını olumsuz etkilemesinin yanı sıra ülkenin önemli tarım üretiminin gerçekleştiği bölgedeki toprağı, havayı ve suyu tehdit etmektedir. Bu bölgelerin yeniden rehabilitasyonu esnasında sürdürülebilir bir gelecek için enkaz kaldırma çalışmalarının her adımın şeffaf biçimde paylaşılarak doğaya zarar vermeden yönetilmesi gerekmektedir. Bölgedeki bina enkazlarının ve diğer atıkların bertaraf edilmesi aşamasında sınıflandırılması, ayrıştırılması ve bölgedeki verimli tarım arazilerinin korunması oldukça önemlidir. İlk tespitlere göre 24,2 milyarlık bir hasar meydana gelen tarım sektöründe üretim ortamının sağlanabilmesi ve sürdürülebilirliğin devamı için enkaz atıklarının üretim bölgelerinden uzak alanlarda ayrıştırılarak bertaraf edilmesi gerekir.