Banner
Gıda Teknolojisi Facebook Gıda Teknolojisi Twitter Gıda Teknolojisi RSS
Cumhuriyetin 100. yılında uzmanlar uyarıyor: "Tarım ve gıda Türkiye için beka sorunu"

Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mehmet Pala’nın yaptığı “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Tarım” webinarında konuşan Gazeteci – Yazar Dr. Rüştü Bozkurt ve Frankfurt School Kıdemli Tarım Uzmanı İbrahim Oğuz Türkiye’de tarım sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Her iki isim de tarım ve gıdanın Türkiye için beka sorunu olduğuna dikkat çekti.
 
Haber: Özgür Çilek / Gıda Teknolojisi Dergisi
 
* Bu haber Gıda Teknolojisi Dergisi'nin Eylül - Ekim sayısında yayımlanmıştır. 




 
Meyve - sebze
Gıda Teknolojisi Dergisi olarak Eylül – Ekim sayımızda ele aldığımız "Cumhuriyetimizin 100. Yılında Tarım" dosyası kapsamında 6 Ekim Cuma günü aynı isimle bir webinar düzenledik. Dergimizin Bilimsel Yayın Kurulu Başkanı ve Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehnet Pala moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıya Dünya Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt ve Frankfurt School Kıdemli Tarım Uzmanı İbrahim Oğuz katıldı. 
 
Mehmet PalaProf. Dr. Mehmet Pala: “Son 10 yıldır tarımsal gelirimiz azalıyor” 
Webinarın açılışında konuşan Prof. Dr. Mehmet Pala, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılının kutlandığı bugünlerde tarım sektöründe mevcut durumu, yaşanan sorunları ve geleceğe yönelik çözüm önerilerini ortaya koymak amacıyla bu toplantıyı yaptıklarını belirtti. Covid-19 pandemisi, Rusya-Ukrayna savaşı ve iklim krizinin tarımın önemini bir kez daha gözler önüne serdiğine vurgu yapan Pala, “Ülkemizin hem temel gıda ürünlerinde kendi kendine yeterli olması hem de ihracatla ekonomimize döviz kazandırması bakımından tarım çok kıymetli. Son 10 yılda ülkemizin tarımsal gelirinde ne yazık ki bir azalma yaşanıyor. Tarımsal gelirimiz 62 milyar dolardan 44 milyar dolara geriledi. Bu yılın ilk 8 aylık döneminde ülkemizin tarımsal ürün ihracatı 16,5 milyar dolar, ithalatımız ise 15,5 milyar dolar civarında. Önceki yıllarda dış ticaret fazlamız daha yüksekti, ancak son dönemde ithalatta büyük bir artış söz konusu. Türkiye’nin sahip olduğu toprakların 85-90 milyonu değil, 150 milyon insanı besleyebileceğine inanıyorum. Bu sebeple bu akşamki toplantımızda tarım konusunu masaya yatırmak istiyoruz” dedi. 
 
Profesör Mehmet Pala, webinar toplantısında Rüştü Bozkurt ve İsmail Oğuz’a toplumda tarımın algısı, tarımda nasıl bir model, rekabet edilebilecek ölçeklendirme, mülkiyet değil gelirde ortaklık   konularında düşüncelerini sordu.       
 
Rüştü Bozkurt: “Tarımda kendi kendimize bir çıkmaz yarattık”
“Cumhuriyetimizin 100. Yılında Tarım” webinarında ilk konuşmayı yapan Dr. Rüştü Bozkurt, Türkiye’de ve dünyada tarıma bakış açısının son yıllarda değişmeye başladığını söyledi. Tarıma varlıklı olmak için değil varlığımızın korunması ve devam ettirilmesi için zaruri bir sektör olarak bakılması gerektiğini açıklayan Bozkurt, tersi bir değerlendirmenin zincirleme yanlış kararlar alınmasına yol açabileceğini ifade etti. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde tarımsal üretim yapan çiftçiler hangi koşullarda korunuyor ve destekleniyorsa Türkiye’de de aynı koşulların sağlanması gerektiğine dikkat çeken Bozkurt, “Bundan 50 yıl öncesine göre ülkemizin iç ve dış koşullarında tarım açısından çok değişiklikler yaşandı. Özellikle de yerleşim ve emek yoğunluğunda önemli değişimler oldu. Bunun yanı sıra gübreleme ve tarım ilaçları gibi girdilerde değişimler meydana geldi. Kısacası tarımın her şeyi değişmesine rağmen söylemimiz, örgütlenme biçimimiz ve sorgulama metotlarımız değişmedi. Kendi kendimize bir tarım çıkmazı yarattık” diye konuştu.
 
RüÅ�tü Bozkurt“Envanter olmadan gelecek planlanamaz” 
Türkiye’de tarımın ihtiyacının belirlenebilmesi için sağlıklı bir tarım sayımının yapılması gerektiğine dikkat çeken Rüştü Bozkurt, “Ülkemizde TÜİK ya da başka kanalların verdiği tarımsal veriler maalesef tutarlı değil. Bu da tarımla ilgili herhangi bir planlama yapmayı engelliyor. Ciddi bir envanter çalışması yapılarak ne kadar tarımsal arazimizin bulunduğunun, bu toprakların hangi ürünlerde yüksel verimler elde edilmesi için uygun olduğunun, tarımsal istihdamımızın büyüklüğünün ve bu insanlarımızın bilgi birikiminin seviyesinin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Ayrıca bu envanterin dinamik bir özellikte olup devamlı yenilenmesi gerekmektedir. Bunu çözmeden tarımda herhangi bir ilerleme kaydetmemizin imkânı yoktur” dedi. 
 
“Mülkiyette değil hizmette ve faydada birleşilmeli”
“Çiftçinin geliri asgari ücretin 1,5 – 2 katından fazla değilse orada çiftçiyi tutamazsınız” diyen Rüştü Bozkurt, tarımda çalışan kesimlerin ürettikleriyle ailelerinin geçimini sağladığına işaret etti. Dünyanın hiçbir ülkesinde toprak mülkiyetinin o ülkenin yurttaşlarında olmadığını anlatan Bozkurt, “Topraklarım mülkiyeti devletindir ama işletme hakkı vatandaşa ait olabilir. Tapu mülkiyeti tabii ki önemlidir ve korunmalıdır ama o toprakların işlenmesi daha önceliklidir. Gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi mülkiyette değil faydada birleşilmelidir. Eğer bir vatandaş toprağını işlemiyorsa ve zamanında gübresini vermiyorsa hizmette birleşme mantığıyla o toprağı ya satacak veya kiraya verecek ya da ortak olacak. O zaman biz rekabet edebilir bir ölçekte, rekabet edebilir bir teknolojik donanıma sahip ve rekabet edebilir bir yönetimi olan tarımsal işletmelere hızla kavuşabiliriz” dedi.   
 
İbrahim Oğuz: “Tarım ülkemiz için beka sorunudur”
Webinarın diğer konuşması olan Frankfurt School Kıdemli Tarım Uzmanı İbrahim Oğuz ise yaptığı konuşmada, Türkiye’de geçmişten günümüze çiftçilerin dönüştürülemediğinin ve tüketicilerin yeterince bilinçlendirilemediğinin altını çizerek, “Toplum olarak tarıma yönelik homojen bir algımız olsaydı birçok sorunu çözebilirdik. Çünkü çiftçinin gözündeki tarımla tüketicinin gözündeki tarım kavramları aynı şeyler değildir. Çiftçi tarıma ekonomik bakımdan yaşamsal bir değer olarak bakarken, tüketiciler ise beslenme bağlamında yaşamsal bir olgu olarak bakıyor. Devlet için, hükümet için, bürokrat için, gıda sanayicisi için veya bir mühendis için tarımın ne ifade ettiği konusunda maalesef ortak bir paydada buluşamıyoruz. Toprağı gelecek kuşaklara da bırakabileceğimiz bir tarım anlayışımız olmalı. Bütün bunları yaparken ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği oturtmamız gerekiyor. Tarım sadece ekonomik ve teknik boyuttan oluşmuyor; sosyal, ahlaki ve insani özellikleri de var. Bakış açımızın bunları da kapsayacak biçimde oluşması önem teşkil etmektedir. Tarım aslına bakarsanız ülkemiz için beka sorunudur” şeklinde konuştu.
 
Ä°brahim OÄ�uz“Kayıtlı bir yapı ve toplumun eğitimi şart”
Bilgi ve teknolojinin hızla geliştiği günümüzde Türkiye’de 1970’li ve 80’li yıllardaki tekniklerle tarım verilerinin elde edilemeyeceğini açıklayan İbrahim Oğuz, çağın gereklerine uygun olarak süreki ölçüm yapabilecek dijital sistemlerin geliştirilmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye’de pek çok sektörde olduğu gibi tarımda da en önemli sorunun kayıt dışılık olduğunu dile getiren Oğuz, “Kayıt dışılık çiftçide, üretimde, sanayide ve tüketici ayağında var olan bir mesele. Sadece ihracat - ithalat verilerimizin sağlıklı olarak kayıt altına alındığını düşünüyorum. Ne kadar gıda tüketeceğinizi bilmiyorsanız ne kadar üreteceğinizi de bilemezsiniz. Tüketimi gerçekten anlayabilmeniz için kayıtlı bir yapınızın olması şarttır. Türkiye’de bugün ‘kim aracıdır, kim tüccardır, bunun yetkisi kimdedir?’ belli değil. Bugün çocukların büyük çoğunluğu yedikleri çileğin nerede yetiştiğini bilmiyor. Dolayısıyla eğitim yapılarımızın da bilimsel temelli organize edilmesi çok önemli” dedi.
 
“Tarımda Çin’i takip etmeliyiz”
Tarımda Türkiye gerçeklerine özgü ve bölgesel modellerin oluşturulmasının şart olduğunun altını çizen İbrahim Oğuz sözlerine şöyle devam etti: “Karadeniz Bölgesi’ne Orta Anadolu gibi bakarsanız getirdiğiniz kuralları, yönetmelikleri uygulayamazsınız ya da Karadeniz’de geliştirdiğiniz bir modelle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde tarımı ele alamazsınız. Tarımda merkeziyetçilikten biraz daha ademi yapılara dönüşüm gerekiyor. Üretim yapısı ve planlama biraz daha yerel yapıların sorumluluğuna verilebilir. Bölgesel kalkınma konusunda Çin bizim için çok iyi bir örnek. Çin 1,5 milyar nüfusunu besleyebilmek için gıdanın ne kadar stratejik bir kavram olduğunun farkında ve buna uygun uygulamalar geliştiriyor. Bugün itibariyle dünyada gıda ve tarımda en doğru politikaları Çin Halk Cumhuriyeti uyguluyor. Örnek vermek gerekirse, Erzurum’dan daha soğuk bölgelerinde ısıtmasız seracılık yapıyor. Bu sebeple Türkiye tarım ve gıda politikalarını oluştururken Çin modelini yakından incelemeli ve analiz etmeli.”  
 
Toplantının sonunda kısa bir değerlendirme yapan Prof. Dr. Mehmet Pala, tarımın Türkiye için kritik bir sektör olduğunu belirterek, bu webinarda yapılan konuşmalarda da değinildiği gibi ülke tarımının yeniden düzenlenmesi ve yeni uygulama modellerinin devreye sokulması gerektiğini söyledi.           
 
İklim krizinde en çok farkındalık çiftçilerde
Cumhuriyetimizin 100. Yılında Tarım webinarında iklim krizi konusunda açıklamalarda bulunan İbrahim Oğuz, gerçekleştirdikleri araştırmalarda Türkiye’de bu meselede farkındalığı en fazla olan kesimin çiftçiler olduğunu söyledi. Çiftçilerin iklim krizinin etkilerini doğrudan yaşayarak deneyimlediklerine vurgu yapan Oğuz, “İklimdeki değişimin üretime yansımalarını da yine çiftçilerimiz net bir şekilde görebiliyorlar. Lakin onların bu meselede yapabilecekleri çok fazla bir şey yok. Üniversitelerimizin ve araştırma kuruluşlarımızın kuraklığa ve strese dayanıklı türler geliştirmeleri için bundan 15 yıl önce çalışmalara başlamaları gerekiyordu. Çünkü iklim krizi bugünün meselesi değil. 2030 yılında dünyada ortalama sıcaklığın 2 derece artması bekleniyor. 2 derecelik söz konusu bu sıcaklık artışı sadece üretime yansımayacak; maliyet artışları, rekolte dalgalanmaları, devletlerin aşırı sert müdahaleleri gibi hepimizi tedirgin edecek gelişmelere sebep olacak. Ödevlerimizi zamanında yapmazsak korkarım ki iş işten geçmiş olacak” diye konuştu.