TGDF Başkanı Demir Şarman: “Gıdada sahtekârlığı engellemek için ortak mücadele şart”
30/04/2025 - 17:57:00
Gıda ve içecek ürünlerinde taklit ve tağşişin tüm toplumun sağlığını tehdit eden ve sektörün itibarını zedeleyen çok büyük bir sorun olduğunu belirten Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Yönetim Kurulu Başkanı Demir Şarman, “Hileli ürünlere karşı tüm kamu kurumlarının, sektörümüzün ve tüketicilerin ortak mücadelesi şarttır” diyor.
* Bu röportaj, Gıda Teknolojisi Dergisi'nin Mart - Nisan 2025 sayısında yayımlanmıştır.
Tarım ve Orman Bakanlığı, 2 Ekim 2024’te taklit-tağşiş yapılan ve insan sağlığını tehlikeye atabilecek gıdalar listesi yayınlamaya başladı. Listede değişmiş, bozulmuş ve taklit-tağşiş yapıldığı kesinleşen birçok ürün ve marka yer aldı. Liste belirli aralıklarla yayınlanmaya devam ediyor. Gıda Teknolojisi Dergisi olarak, Türkiye’de gıda ve içecek sanayisinin üretim, istihdam, ihracat ve ithalatının %95’ini temsil eden sektörün en büyük sivil toplum kuruluşu konumundaki Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu’nun (TGDF) Yönetim Kurulu Başkanı Demir Şarman ile gıda ve içecek üretiminde hileciliğin sebeplerini, yol açtığı sorunları ve taklit - tağşişle mücadele noktasında atılması gereken adımları konuştuk.
“BÜTÜNCÜL BİR YAKLAŞIMA İHTİYAÇ VAR”
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gıda ürünlerinde taklit ve tağşiş yapan firmaları online olarak kamuoyuyla paylaşmaya başlaması gıdada hileciliğin devasa boyutunu gözler önüne serdi. Tüketicilerin ne yediğine ve içtiğine dair kafaları karışırken, gıda üretiminin ve satış yerlerinin etkin denetiminin önemi ortaya çıktı. Aradan geçen 6 aylık bu dönemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Taklit ve tağşişle mücadele halk sağlığı ve sektörümüzün güvenilirliği açısından tartışmasız olarak desteklenmesi gereken bir konudur. Gıda sektörünün önemli sorunlarından biri olan gıda sahtekârlığını daha görünür hale getirmek şeffaflık ve tüketici güveninin artırılması adına çok önemlidir. Bununla birlikte, gıda sahtekârlığının köklü çözümü için daha bütüncül bir yaklaşım gerekmektedir. Taklit ve tağşiş gibi uygulamaların sadece sonuçlarıyla değil, oluşum nedenleriyle de mücadele edilmesi önem taşımaktadır. Bu noktada Tarım ve Orman Bakanlığımızın denetim kapasitesini güçlendirme yönünde son yıllarda attığı adımların sektör için değerli olduğunu özellikle belirtmek gerekir.
Denetim faaliyetlerinin sıklığının, kapsamının artırılması ve laboratuvar alt yapılarındaki teknolojik yatırımlar sayesinde analiz süreçlerinde daha etkin sonuçlar alınabilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, gıda güvenilirliği yalnızca kamu kurumlarının değil, sektörün tüm paydaşlarının ortak sorumluluğudur. Bu kapsamda, Bakanlığımızın denetim politikalarıyla özel sektörün öz denetim mekanizmaları arasında daha güçlü bir sinerji oluşturulması gereklidir. TGDF olarak bu sürece her zaman yapıcı katkı sunduk; kamu-özel iş birliğini güçlendirecek mekanizmaların geliştirilmesini destekledik.
Tüketiciler açısından bakıldığında, listeye giren firmaların ifşa edilmesi bir farkındalık yaratıyor ancak aynı zamanda sektörde faaliyet gösteren güvenilir üreticilerin de bu süreçten zarar görmemesi gerekiyor. Gıda sektöründe en önemli unsur tüketici güveni olduğundan, toplumda oluşan genel güvensizlik tüm sektörü zan altında bırakabiliyor. Bu nedenle denetim süreçlerinin adil, şeffaf ve sürdürülebilir olması büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, gıda güvenilirliğinin sürekli denetim ve etkin mevzuatlarla desteklenmesi gerektiğini defalarca vurguladık. TGDF olarak, sektörümüzdeki tüm paydaşların güvenilir ve kaliteli ürünler sunma sorumluluğunu taşıması gerektiğine inanıyoruz. Nitekim, gıda üreticisinin öncelikli sorumluluğu tüketici sağlığını korumaktır ve biz, sektörün en büyük çatı kuruluşu olarak bu bilinçle hareket etmekteyiz.
Gıda ürünlerinde hileciliğin artmasının halk sağlığı, ülke ekonomisi ve sektöre verdiği zararların boyutundan söz edebilir misiniz?
Gıdada taklit ve tağşiş, tüm toplumun sağlığını tehdit eden son derece ciddi bir sorundur. Özellikle tağşiş uygulanmış gıda ürünlerinin içerdiği bilinmeyen ve kontrolsüz bileşenler, toplumun hassas grupları olan çocuklar, yaşlılar, hamileler ve kronik hastalığa sahip bireyler için ciddi sağlık riskleri oluşturmaktadır. Bu riskler yalnızca bireysel bazda değil, toplumsal sağlık sistemine getirdiği ek yükler ve kamu kaynaklarının etkin kullanımı açısından da kayda değerdir. Taklit ve tağşiş yapılan gıdaların satışa sunulması sağlık sorunlarına sebep olmasının yanında haksız rekabete ve haksız kazanca da sebep olmaktadır. Tüketici güvenini sarsan bu durum, aynı zamanda tüm gıda sanayisinin itibarını da zedelemektedir. Yani, sadece firmaların pazar payını değil, aynı zamanda uzun vadede sektörün ulusal ve uluslararası pazarlardaki itibarını da tehdit etmektedir. Kaliteli ve güvenli üretim için yatırım yapan, mevzuata tam uyum sağlayan firmalar, hileli yollarla maliyet düşüren firmalar karşısında ciddi bir rekabet dezavantajı ve itibar zedelenmesi yaşamaktadır. Tağşiş uygulanmış gıdaların değerinden yüksek fiyata satılması sonucunda tüketiciler de maddi zarar görmektedir.
Ekonomik boyut ise daha az görünür olmakla birlikte, en az halk sağlığı kadar önemlidir. Ekonomik zararlar hem devletin vergi kaybı hem de şirketlerin rekabet dezavantajı yaşaması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Gıda sektörü gibi hayati bir alanda, güven esas olmakla birlikte hilecilik, tüm sektörü zan altında bırakabilmektedir ve bu durumdan kaynaklı olarak firmaların itibar kaybı nedeniyle satışlarında düşüş yaşanması kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle hileli ürünlere karşı tüm kamu kurumlarının, sektörün ve tüketicinin ortak mücadelesi şarttır.
“EKONOMİK SEBEPLERLE TÜKETİCİLER DAHA UCUZ VE BİLİNMEDİK GIDALARA YÖNELİYOR”
Gıdalarda taklit ve tağşişin yapılmasında başlıca sebepler neler, ekonomik menfaat elde etmek dışında yüksek enflasyona bağlı halkın satın alma gücünde yaşanan daralma ve artan ham madde fiyatları söz konusu bu hilecilikle ne kadar etkili oluyor?
Gıdalarda taklit ve tağşişin yapılmasında ticari gelir kaygısı, mevzuata uyum, rekabet gücü, artan talep ve kaynak yetersizliği başlıca sebepler olarak sayılabilmektedir. Taklit ve tağşiş uygulamalarının ardında temel olarak ekonomik menfaat arzusu yatsa da son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, bu suistimallerin artmasına zemin hazırlamıştır. Enflasyonun yüksek seyretmesiyle birlikte tüketici talebi daha ucuz ürünlere kaymış, bu da bazı üzücü uygulamaların ortaya çıkmasını tetiklemiştir. Tedarik zincirindeki girdi maliyetlerinin artması, ham madde fiyatlarının öngörülemez seviyelere ulaşması, küçük ölçekli firmaları rekabette kalmak için yasa dışı yolları denemeye itmektedir. Bu noktada, denetim süreçlerinin sıkılaştırılması ve sektörün maliyet yönetimine yönelik yapısal desteklerle desteklenmesi gerekmektedir. Uzun vadede, gıda güvenilirliğinin teminat altına alınması yalnızca cezai yaptırımlarla değil, aynı zamanda sektörde güvene dayalı bir kültürün inşa edilmesiyle mümkündür.
Tüketici tarafından bakıldığında ise, gelir daralmasına bağlı olarak daha ucuz ve bilinmedik ürünlere yönelme eğilimi artmıştır. Bu durum, güvenilir olmayan ürünlerin piyasada daha fazla yer bulmasına yol açmaktadır. Ancak burada yalnızca ekonomik göstergelere odaklanmak yeterli olmayacaktır. Taklit ve tağşiş uygulamalarının önlenmesinde en az ekonomik istikrar kadar önemli olan bir diğer unsur da sektörde güven ve etik anlayışının güçlendirilmesidir. Sürdürülebilir bir gıda sistemi için hem üretici hem de tüketici tarafında etik değerlere ve bilinçli tercih yapma kültürüne ihtiyaç vardır. Bu kapsamda, tüketicinin sadece fiyat üzerinden değil, ürün güvenilirliği ve markanın itibarı üzerinden değerlendirme yapmasını sağlayacak farkındalık çalışmaları önceliklendirilmelidir.
“GIDA GÜVENİLİRLİĞİ STRATEJİK BİR KONUDUR”
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın hem denetim alt yapısını güçlendirme yönündeki çalışmaları hem de üretici ve tüketicilere yönelik bilgilendirme faaliyetlerinin, gıda sektöründeki genel farkındalık düzeyini artırdığına dikkat çeken Demir Şarman sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu adımlar, kamu ve özel sektörün ortak bir vizyon etrafında bir araya gelerek gıda güvenilirliğini stratejik bir öncelik haline getirmesi açısından değerlidir. Bu çerçevede, ilgili tüm paydaşlarla sürekli iletişim halinde kalarak, mevzuat uyumu, denetim kalitesi ve etik üretim ilkelerinin hayata geçirilmesi konusunda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam ediyoruz. Bu amaçla, tüm sektör paydaşlarının ortak akıl etrafında hareket etmesi, kamunun rehberlik rolünü sürdürmesi ve bilim temelli politikaların uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Zira, gıda güvenilirliği yalnızca sağlıkla ilgili bir konu değil; aynı zamanda ulusal güvenlik, ekonomik sürdürülebilirlik ve toplumsal refahla doğrudan ilişkilidir. TGDF olarak her platformda ifade ettiğimiz gibi, gıda güvenilirliği ekonomik şartlara teslim edilemeyecek kadar stratejik bir konudur.”